Bürokratik Yargının Fanatikleri

By | 13 Kasım 2011

Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i derdest etmeleri ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının yetkilerini kaldırması Yargı Darbesi olarak tanımlandı. Taraflardan hangisinin yasaya göre davrandığı tartışmaları başladı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, HSYK’nun kararını bağımsız yargıya müdahale olarak değerlendirdi. Hükümet tarafı konuya bu açıdan yaklaştı. Yüksek yargıyı oluşturan kurumların üyeleri ve yöneticileri, HSYK’na destek gösterisi yaptı. Bu gösteri aynı zamanda onların, tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısını  desteklediği anlamına gelmektedir.

Bu tutuklamalar, yetkisizlendirmeler, yargı darbesi değerlendirmeleri ve Sayıştay hariç diğer iki yüksek yargı organı olan Danıştay ve Yargıtay mensuplarının gösterileri, haklı olarak basında çokça yer aldı. Konu hakkında yazılı, sözlü ve görsel basında çok sayıda yorum yapıldı ve halen de yapılmaktadır. Bu tartışmalar, yargı, politika ve basının konu hakkında kendi arasında parçalandığını ve herkesin şu ya da bu şekilde “taraftar” olduğuna da işaret etmektedir.  Taraftarların yorumlarına ve açıklamalarına bakıldığında bir futbol müsabakası ile ilgili olarak yapılan yorumlar akla gelmektedir. Yargı sisteminin yasaları, yani kanunlar çeşitli şekillerde yorumlandı. Her kes haklılığına ilişkin farklı bir yasa metnini delil olarak gösterdi.

Ben bu makalede “Taraftarlar” arasındaki tartışmanın ve çekişmenin yasalar yani kanun metinleri ile alakalı olmadığını, “Grupsal çatışma” ile ilgili olduğunu göstermeye çalışacağım. Daha önce modern yargı sistemlerinin tabiatı hakkında üç tane yazı yazdım. Bu yazılarda, modern yargı sisteminde bireyin olmadığını, toplumsal disiplinin esas olduğunu, yargının bağımsız diye söylenen yasalara göre işlemediğini, yasaları olduğu gibi uygulamakla görevli olan yargı yetkililerinin bağımsız bürokratik bir iktidar alanı inşa ettiklerini açıklamıştım.

İlginçtir çatışmanın “Taraftarları”,  sorunun kapsamlı bir yargı reformu ile aşılacağı noktasında birleşmektedirler. “Taraftarların” bu beklentisi, sanki çatışmayı körükleyen asıl muharrik güç, mevcut kanunlarmış gibi bir intiba uyandırmaktadır. Yani, çatışan taraflara göre, kanunlar böyle davranmalarına yol açmaktadır. Bu mantıkla devletin tepesindeki çatışmaya baktığımızda, sanki kanunlar HSYK’lunun Erzurum savcılarının yetkilerinin kaldırılmasını mücbir kılmaktadır. Aynı şekilde Erzincan Başsavcısının tutuklanmasını yine kanun mücbir kılmaktadır. Böyle çelişik bir durum kanun metinleri arasında olabilir mi? “Taraftarların” kendi aralarındaki kavganın suçunu, mevcut kanunlara yüklemesi kendi içinde çelişik bir durumdur. Mantıksızlıktır.  Ancak futbol takımı fanatizminde örneklerine rastladığımız bu tür davranışlar ve tutumlar, olup bitene yasa metni çerçevesinde bakılmayacağını da göstermektedir.

“Grupsal çatışma”, sosyolojik bir olgu olarak toplumsal hayatın birçok alanında yaşanır. İnsanlar kişisel davalarını ve emellerini “grup değeri” olarak yapılandırır. Böylece amaçlarına ulaşmak için daha fazla güç toplamış olduklarını varsayarlar. Gruplar ise, toplumu manipüle yani yönlendirerek kendi amaçları doğrultusunda sürüleştirmeye çalışır. Bu süreç içinde kişilerin “basireti tutulur”. Bu durum Mekkeli müşriklerin içine düştüğü yanılsamaya yani inkâra benzer. Yüce Allah onların ağızlarıyla konuştuklarını, onların basiretinin tutulduğunu söyler. Grup psikolojisi aynı zamanda karşı tarafa yanlış ve kötü yüklemeler yapılmasını da besler. Yüce Allah bundan dolayı, bir gruba olan düşmanlığınız sizi adil olmaktan alıkoymasın, der.

Yargı mensupları görevleri ve vazife ahlakları gereği grupsal çatışmalarda taraf olamazlar. Yasaların eşit bir şekilde uygulanmasını sağlayan uzmanlar olarak bilinirler. Her bir yargıç kendi başına bir güç olarak algılanır. Yani kararlarında özgürdürler, her hangi bir gücün etkisi altında kalamazlar. Yasalarda yargıçların ve savcıların görevleri bu şekilde tanımlanmaktadır. Modern yargı sistemleri kurgusal olarak bu mantıkla inşa edilmişlerdir. Ancak bağımsız karar vermeyi ilkesel olarak temel alan mevcut yargı sistemi, uygulamada hiç de beklendiği gibi gerçekleşmiyor. Yargı sisteminin bürokratik retoriklere göre yapılanmış olması, yargı metinlerini bağımsız birer değer olmaktan çıkarmaktadır. Türkiye’de olup bitenler bunun tipik bir örneğidir.

Yargı neden “grupsal güçlerin” objesi ve bir parçası olmaktadır? Bu soruya birçok cevap verilebilir. Ayrıntıya girmeden bu sapmanın öncelikle yargı bürokrasisi ile alakalı olduğunu söylemek gerekir. Çünkü modern yargı sistemleri sadece kurguda, yani prensipte bağımsızdırlar. Uygulamada bağımsız olmaları mümkün değildir. Çünkü modern yargı sistemi, bürokratik bir yapının ve aygıtın parçası olarak işlemektedir. Bürokratik yapılar, kendi içinde terfi ve statü çekişmelerini besler. Bu çekişmeler, yargı mensuplarının kendi aralarında gruplaşmalarına ve terfi süreçlerinde grupsal güçleri arkalarına almalarına neden olur. Bundan dolayı yargı camiası arasında çatışma kaçınılmazdır. Bir yargı mensubunun tek başına kendi vicdanıyla karar vermesi gittikçe zorlaşır. Çünkü baktığı davanın uzantıları kendi taraftarlarını etkiler. Onların çıkarını hesaplamak zorunda kalır. Böylece bürokratik iktidar ilişkileri ve güç mücadeleleri karar süreçlerini etkiler.

Erzincan savcısı, Kur’an kurslarına giden çocukları, bir suçlu grup olarak tescil etmek için, kişi hak ve özgürlükleri ile bağdaşmayan uygulamaların tarafı olmakla, kendi taraftarlarına karşı borcunu ödemek istemiştir. Aynı şekilde yasaya uygun davranmayan bu savcıyı tutuklatan Erzurum savcıları da böyle davranmıştır. HSYK ise fanatizm ve taraftarlık konusunda örneklerine gençlik grupları arasında bile rastlanmayan bir tarzda, hukuki metinlere aykırı davranmıştır. Böylece bindiği dalı kesmiştir.

Yargı bürokrasisi kendi içinde terfi ve statü çelişkilerinden dolayı parçalanırken, diğer taraftan yasaları yorumlama, yeniden inşa etme ve esas anlamından saptırma yetkisini de kendinde görmektedir. Bu da bürokratik bir gücün ve iktidarın doğasından kaynaklanmaktadır. Benzer anlayışlar sadece yargı bürokrasisinde mevcut değildir. Devletin ve büyük şirketlerin bürokratik yapılarında da bürokratlar, resmi uygulamaları özgün amaçlarından saptırırlar, kendi çıkarlarına gelecek şekilde yorumlarlar. Kayırma, ahbap çavuş ilişkileri ve rüşvet bu yorumlarla çoğu kere olağan karşılanır. “Bal tutan parmağın yalar” atasözü bu durumu anlatmaktadır.

Yasaların özgün anlamlarından saptırılarak yeniden inşa edilmesinin en eski örneklerinden birisini Katolik kilisesi bürokrasisi, yani ruhbanları gerçekleştirmiştir. Hıristiyanlığın en önemli inançlarından birisi, bilindiği gibi kilise bürokrasisinin tanrı adına yetkili olduğuna iman etmektir. Kilise de bu yetkisini, Hıristiyanlığın inanç ilkelerini tanrı adına yenilemek?!  yetkisi adına kullanmaktadır. Ancak çoğu kere kendi bürokratik gücünü ve iktidarını sağlamlaştırmaya çalışır. Bilindiği gibi, kiliseye karşı Avrupa’da çıkan isyanlar da hep bu sebepten dolayı çıkmıştır. Bu isyanlar aynı zamanda kilisenin kendi arasında parçalanmasına da neden olmuştur. Çünkü bürokratik olarak düzenlenmiş kapalı cemaat ilişkileri doğaları gereği çatışmayı, bölünmeyi ve esas metinlerden sapmayı sürekli olarak besler.

Günümüzde Türkiye’nin yargı bürokrasisi arasında ortaya çıkan çatışmalar, birçok bakımdan kilisenin yaşadığı bu serüvene benzemektedir.  Yargı bürokratları cübbeleri ile nümayişler yaparken kilisenin ruhbanlarının düştüğü duruma düşmektedirler. Onlar da kilise ruhbanları gibi, kurucu ilkelere, metaforlara ve ideolojik değerlere sarılmaktadırlar.

Son olarak şunu ifade edeyim. Bu çatışmada kişisel olarak kaybedenler ve kazananlar belki olacaktır. Ancak halk nezdinde yargı bürokrasisinin gücü ciddi manada sarsılmış olacaktır. Halk zaten yargı bürokrasisinin kararlarında, adil olduğuna, hiçbir zaman tam olarak inanmadı. Sadece ondan korktu. Birçok problemini uzun süre yargıya götürmedi. Hukuki sorunlarını, geleneksel yöntemlerle,  kaba kuvvetle veya barış elçileriyle/kanaat önderleriyle çözümlemeye çalıştı.  Son yıllarda ise mafya ve medya yargıçları devreye girdi. Yargı bürokrasisi, yasalara göre davranmadıkça, kendi içinde çatıştıkça, mevki ve makam hırslarını bürokratik tırmanışın temel yolu olarak kabul ettikçe, daha çok güç kaybedecektir. Ve iktidarını medyatik gösterime malzeme yapacaktır.

duranhaci@gmail.com

Paylaş: