Türkiye ile Ermenistan arasında Zürih’te imzalanan protokol her iki taraf açısından yeni sorunları gündeme getirecek netameli bir konu olmaya devam edecek gibi görünmektedir. Türk tarafı için politik düzeyde de olsa, mevcut AK parti hükümetini bundan sonra daha ihtiyatlı davranmaya zorlayacak gelişmeler, kendini göstermeye başladı. Azerbaycan’da Türk bayrağının şehitliklerden indirilmesi, Azeri yönetiminin doğal gaz fiyatları konusunda Türkiye’ye tanıdığı fırsatları geri çekmeye çalışması, Bursa’da Türk halkının, Türk bayrağıyla değil de Azerbaycan bayraklarıyla, bir diplomasi maçına dönüşen, Türkiye-Ermenistan futbol müsabakasına katılmak istemesi, bu ihtiyati durumu, daha da netameli bir duruma dönüştürecektir.
Bu makalede Türk tarafının karşı karşıya kalacağı ikilemler, pişmanlıklar ve kararsızlıklar üstünde durmayacağım. Konuyu Türk karşıtlığını, düşmanlığını bir inanma biçimi haline getiren fanatik Ermeni gruplar açısından ele alacağım. Çünkü konu Türkler ve Türkiye açısından her zaman sadece politik bir sorun olarak görüldü. Oysa fanatik Ermeni gruplar açısında, Türk ve Ermeni ilişkileri, bir inanma biçimidir, bir heyecan kaynağıdır, bir gösteri alanıdır.
Ermeni Diasporasının fanatik grupları, son yarım yüzyıldır, Ermeni kimliğine yeni boyutlar eklemeye çalıştı. Ermeniler geleneksel Ermeni inancı, gelenekleri, dili ve değerleriyle kendilerini tanımlamayı ve ifade etmeyi ikinci planda tuttular. Ermeni kimliğini ve varoluşunu Ataları soykırıma uğramış bir millet olma propagandası ile ifade ettiler. Öldürüldükleri, katliama uğradıkları varsayılan ata ruhları ile dünya kamuoyuna kendilerini anlattılar. Yeni nesillere atası katliama uğramış bir halkın bakiyesi olma inancını, en önemli birleştirici, kaynaştırıcı değer olarak anlattılar. Fanatik Ermeni gruplara göre, atalarının soykırıma uğradıklarına inanmak ve bu inanca göre bir duruş sergilemek, Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek işkence ile öldürülmesi gibi bir inançtır.
Hz. İsa’nın-hristiyanlarca iddia edildiği şekliyle- Yahudiler tarafından çarmıha gerilerek işkence ile öldürülmesi, nasıl ikonlaştırılıp bütün Hristiyanların en önemli inancı olduysa, Ermeni ataların sözkonusu edilen ve gerçekleştiğine inanılan 1915 olaylarında toplu olarak planlı bir şekilde öldürüldüklerine inanmak, Ermeniler için, önemli bir dini ve milli ritüel haline getirilmiştir. Ermeni kimliğine eklenen bu yeni ve modern ve “gösterimlik ata kültü”, Ermeniler açısından diasporada varolabilmenin, kendini ifade edebilmenin ve emperyal destekleri alabilmenin en önemli aracı olmuştur*.
Ermenilerin “muhayyel soykırım ikonası inancına” olan bağlılığı 40- 50 yıllık uzun ve etkili propagandalarla güçlükle, önce Ermeni halkına, ardından emperyal güçlerin meclislerine benimsetilebildi. Bir inanç ve varolma biçimine dönüştü. Bu “muhayyel soykırım ikonası inancı” esas alınarak, Türk vatandaşları ve Türkiye, bütün dünyada yıllardır, medyatik gösterim alanlarında sürekli mahküm edilmektedir, rencide edilmektedir. Türkler bu inançtan dolayı atasından utanan bir halk konumuna indirgenmeye çalışıldı. Bir çok ülkede, atasının Ermeni katili olmadığına inandığını söyleyen Türk vatandaşları, yargılandı, mahkum edildi.
Diasporanın inşa ettiği bu “muhayyel soykırım ikonası inancı” bütün Uluslar arası ortamlarda Türk yetkililerinin ve diplomatlarının önüne kondu. Onlar, atalarının işledikleri varsayılan mevhum cinayetlerden dolayı utandırılmaya zorlandı. Katillerin torunları olarak görüldü ve ayıplandı. Türk kamuoyunda konu o kadar ilginç enstrümanlarla dile getirildi ki Türk vatandaşları bile atasından utanılacak duruma getirilmeye çalışıldı. Türk diplomatları, bu mevhum cinayetlerden dolayı, katillerin bakiyyesi görülerek diplomatik masalarda mahkum edildiler. Bazıları da bu inançtan dolayı terör saldırılarına kurban edildi. Acımasızca sergi salonlarında her kesin gözü önünde sahnelerde öldürüldü, şehit edildi.
Zurih protokolüne göre, 1915 olaylarını araştıracak ve bu olayları inceleyecek bir tarih komisyonu kurulacak. Ermenistanın resmi hükümeti bunu pransip olarak kabul etti. Öte taraftan sözünü ettiğim fanatik Ermeni gruplar, 10 ekim 2009 tarihini de mevhum 1915 olaylarında olduğu gibi, yas günü olarak kutlayacaklarını ilan ettiler. 10 ekim gününün yas günü olarak ilan edilmesinin anlamı nedir? Ne gibi olaylara neden olacaktır?
Konu tahmin edilenden çok daha ilginç tartışmaları beraberinde getirecek gibi görünmektedir. Çünkü Türkiye’de her kes konuyu Ermeni tarafı açısından da politik olarak ele aldı. Oysa “soykırım ikonası inancı” sözkonusu fanatik Ermeniler için politik bir konu değildir. Bir dogmadır, bir inançtır. Ermeni hükümeti bu protokol ile bir dini politik dogmanın gerçekliğini sorgulamaya razı olmuştur.
Bundan sonra, Ermeni tarafı için bir inancın bilimsel olarak doğrulanmasının sınanması gibi bir durum yaşanacaktır. Fanatik Ermeni gruplar bu bakımdan ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. Bundan dolayı bu protokülü kendileri açısından önemli bir mevzi kaybı, inanç bunalımı ve kimlik erimesi olarak algılamaktadırlar. “Muhayyel soykırım ikonası inancı” onlar için birleştirici ve araçsal bir işlev görüyordu. Oysa mevcut protokol “soykırım ikonası inancı” nı sorgular duruma getirmiştir. Bu, inançtan şüpheye düşmek demektir. Bir inancın ve dogmanın bilimsel olarak doğruluğu ve yanlışlığının sınanması anlamına gelmektedir. Bu durum ise konuyu bir iman konusu olmaktan çıkartmaktadır.
Ermeni kültürü ve bu kültürün parçalanması süreci hakkında bilgi sahibi olanlar şunu fark etmişlerdir: Geleneksel Ermeni kültürü, misyoner katolikler ve protestanların propagandası ile tarihi bağlamından kopartıldı. Tarihi bağlamından kopartılan bu kültür, siyasallaştı, emperyal güçlerin amaçlarına göre araçsallaştı, laikliğin etkisi ile dünyevileşen ve zenginlik peşinde koşturan Ermenilerden dolayı ciddi sarsıntılar geçirdi. Bundan dolayı Ermeni toplumunda ciddi bir kültürel ve toplumsal çözülme yaşandı. Bu çözülmeye savaş şartları da eşlik edince, Ermeniler vatanlarından da ayrılmak zorunda kaldı. “Soykırım ikonası inancı” bu dağılan ve çözülen Ermeni varlığını yeniden toparlamayı ve bir birlik haline getirmeyi amaçlıyordu. İşte Ermeni hükümetinin “soykırım ikonası inacını” sorgulama anlamına gelen protokolü kabul etmesi, bundan dolayı Ermeni tarafı açısından itikadi tartışmaları da beraberinde gündeme getirmiş bulunmaktadır.
Bilindiği gibi fanatik ve kapalı gruplar kendi içlerinde sürekli bölünmeler ve parçalanmalarla karşı karşıya kalırlar. Bu durum fanatik Ermeni gruplar için, çok daha ilginç olmuştur. Çünkü bu gruplar, her zaman karşı tarafa saldırma ve terör eylemlerini gerçekleştirmeyi kendileri için önemli bir varoluş inancı olarak görmüşlerdir. Bu durum, Osmanlı devleti döneminde de böyleydi, modern dönemde de böyle olmuştur. Ermeniler Anadolu’da yoğun olarak yaşadıkları dönemde de, şu anki Ermenistan’ın kurulmasından sonra ve diasporda da böyle olmuştur. Belki de marksist kapalı eylem gruplarını bir yana bıraksak, Dünya’da son bir buçuk yüz yıldır en fazla siyasi ve ideolojik eylem gerçekleştiren gruplar Ermeni grupları olmuştur. Daha bundan birkaç yıl önce, bu grupların Ermenistan parlementosuna düzenledikleri silahlı saldırının görüntülerini bir çok kişi hala korku ve dehşet içinde hatırlar.
Şiddet kültürü ve inancı ile ayakta duran bu Ermeni gruplar, Zürih protokolü ile yeniden kendi kendileri ile çatışacaklar. Muhtemelen ilan ettikleri bu yeni yas günlerini kanlı eylemlerle gündemde tutmaya çalışacaklar. Çünkü bir inançtan vaz geçmeye razı olma-ki Ermeni hükümeti Zürih protokolünü imzalamakla bunun yolunu açmış bulunmaktadır- her zaman beraberinde yeni çatışmları ve sorunları ortaya çıkartmıştır.
Anlaşılan bu protokolden sonra fanatik Ermeni gruplar kendi kendileri ile daha çok uğraşacaklardır. Hristiyanların Hz. İsa’nın ilahi konumu hakkında içine düştükleri ihtilaflara benzer ihtilaflar yaşayacaklardır. “soykırım ikonası inancı”nın varlığı ve yokluğu gibi tartışmalar onları bir çok ikilemle karşı karşıya bırakacaktır. Revizyonistler ve yeni yorumcular bu fanatik Ermeni grupların yeniden parçalanmasına ve yeni grupların ortaya çıkmasına neden olacaklardır. Bir çok fanatik Ermeni, bu protokolü maktül ata ruhuna bir saygısızlık olarak mütala edecektir. Katil olark bildiği Türklerle işbirliği yapan mevcut Ermeni hükümetine karşı yeni bir propaganda süreci başlatacaktır. Muhtemelen kendi aralarında yeni şiddet eylemleri gerçekleştireceklerdir.
*Duran Hacı, “Muhayyel Ermeni Soykırım İkonasının Kurbanı Olarak Türkler” Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı. 175 İstanbul 2008