Danıştay Akademisi ?

By | 16 Kasım 2011

Yargı resmiDanıştay’ın, Üniversite’ye giriş sistemi hakkındaki 20.11.2009 tarih ve 6890 sayılı kararı “bürokratik yargı iktidarı”nın tabiatını ve amacını ortaya koyan önemli kararlardan birisidir. Bu kararla Danıştay daha önceden aldığı kararlara açıkça ters düştü. Bilimsel bir konu olan “eğitimde yönlendirme ve fırsat eşitliği” konusunda yetkili olduğunu yasalalaştırdı. Yürütme ve yasama güçlerine karşı bir güç olduğunu zaten her zaman ifade ederdi. “Bürokratik yargı iktidarı”nın alanını bu son kararla daha da genişletti. Sadece yasama ve yürütme organlarına karşı bir güç olmadığını, bunun yanında bilim kuruluşlarının uygulamaları konusunda da iktidar sahibi olduğunu gösterdi.  “Bürokratik yargı iktidarı” bu kararla bilimsel bir konuda da yetkili olduğunu ileri sürmüş oldu. Böylece karşımıza “Danıştay Akademisi” diyebileceğimiz bir kurum çıktı. Bu yazıda bilimsel bir konu olan eğitimde yönlendirme konusuna “Bürokratik yargı iktidarı”nın hukuki retorikleri delil göstererek  müdahil olmasının anlamı üstünde duracağım.

Danıştay’ın konu hakkında aldığı iki farklı kararı var. Birinci karar 26 Haziran 2009’da alınmış. Bu kararda Üniversiteye giriş sistemi konusnda YÖK’ün yetkili olduğu belirtilmiş. Danıştay’ın konuyla ilgili olarak aldığı bu karar daha önceden aldığı benzer kararlara anlam olarak uymaktadır. Hatırlanacağı üzere YÖK’ün 1998’de Üniversite’ye girişte meslek liseleri mezunları aleyhine getirdiği katsayı uygulamasına o zaman da bir çok itiraz olmuştu. Bu itirazların hepsine de üniversiteye giriş sisteminin teknik ve bilimsel uzmanlık gerektiren bir konu olduğunu belirten kararlar almıştı. Bilim kuruluşlarının işlerine hukukun karışamayacağını açıklamıştı.

Çocukları meslek liselerinde okuyan bir çok veli o zamanlar YÖK’ü mahkemeye vermişlerdi. Danıştay bu davaları karara bağlarken, uygulamanın başladığı tarihte meslek liselerinde okuyan öğrencilerin kazanılmış haklarını göz önünde bulundurmadı. YÖK’ün o zamanki uygulamasını eğitimde fırsat eşitliğ ve yönlendirme kapsamında da değerlendirmedi. “Bilimsel ve teknik bilgi”  gerektiren bir eğitim uygulaması hakkında o konunun uzmanlarının, karar verme hakkına sahip olduklarını ifade eden kararlar aldı. YÖK’ün 1998’deki katsayı uygulaması “uzamanlık bilgisi ilkesi”nden dolayı yasaya uygun bulundu. Çünkü YÖK üniversiteye giriş sistemi konusunda bilimsel manada özerk bir kurum kabul edilmişti.

Danıştay’ın üniversiteye girişte YÖK’ün yaptığı son değişikliği yasaya aykırı bulması, sadece meslek lisesi öğrencilerini ilgilendiren ve onları mağdur eden bir karar değildir. Aynı zamanda lise öğrencileri arasında sayısal, sözel, türkçe, matematik vb. puan türlerine göre sınavlara hazırlanan öğrencileri de etkileyecektir. Çünkü lise öğreniminin kendi iç yapısındada sayısal, sözel ve bunların kombinazonlarından oluşan yönlendirmeler vardır. Ancak tartışma meslek liseleri üzerinden yapıldığı için, liselerin kendi içindeki alan puanlandırmalarının ve katsayı uygulamalarının, bu karardan nasıl etkileneceğini fazla dikkate alan olmadı.

Danıştayın bu son kararının en önemli yönü, bilimsel bir konunun “yargı bürokrasisi iktidarı”na göre yeniden düzenlenmek istenmiş olmasıdır.  Diğer konular üstünde çok sayıda yorum yapılmaktadır. Konunun meslek seçme hürriyetini kısıtlaması ayrı bir tatışmadır. Danıştay son kararını, “eğitimde yönlendirme ilkesine” dayanarak aldı. Karar, ilk öğretimden sonra belli bir alana gitmek zorunda kalmış olan bir kişiyi, daha sonraki dönemlerde de eğitimini o alanda sürdürmek zorunda bırakmaktadır. Yönlendirmenin yargı kararları ile sınırlandırılması ve çerçevelendirilmesi, yönlendirmeyi bilimsel bir konu olmaktan çıkartmaktadır. Kişinin özel yeteneklerini, kabiliyetlerini, istek ve arzularını tamamen devre dışı bırakmaktadır. Kişinin meslek ve eğitim seçme özgürlüğünü, kişinin reşit olmadığı bir yaşta, alınan bir karara mahkum etmektedir. Konu bu kararla birlikte kamusal iktidarın retorikleri ile sınırlandırılmış olmaktadır.

Danıştayın bu kararı meslek seçimi, eğitim alanı tercihleri konusunda ortaçağlarda esnaf örgütlerinde uygulanan “gedik uygulmasına” benzemektedir. Günümüzün hızlı değişen iş piyasalarına Danıştay gedik getirmiş olmaktadır. Danıştay’ın bu kararı, bu özelliği ile iş piyasalarına, teknolojik yeniliklere, innovasyona ve çağdaş pazarların gerektirdiği mobiliteye/toplumsal hareketliliğe uymamaktadır.  Türkiye’nin işgücü bakımından mobil ve kendini sürekli yenileyen bir iş piyasasına sahip olmasını engellemektedir.

Asıl önemli olan bilimsel bir konunun yargı bürokrasisi iktidarının nesnesi haline gelmesidir. Bilim, tanımı gereği, olgulardan, değişmelerden ve bunların nesnel olarak incelenmelerinden elde edilen kurgular ve teoriler üstüne kurulur. Bilimsel incelemenin ve öngürülerin sınırıda yoktur. Çünkü olgular değişirler, kendilerini yenilerler. Oysa olgularla ilgili bilgilerimiz çoğu kere sabit kalır. Bu sabit durumdan kurtulmak için bilimsel merak ve inceleme de kendini yenilemek ve yeniden inşa etmek zorunda kalır. Oysa hukuki kararlar ve retorikler böyle değildir. Onlar evrensel olarak kalıplaşmış olan önermelerden ve bu önermelerin inşa ettikleri yapılardan oluşurlar. Danıştay bu kararla değişen bir olguyu, değişmeyen bir hukuki normun sınırları içine hapsetmektedir. Yani, toplumun ve insanların eğitim ihtiyaçları, tercih ettiği meslekler belli kalıplara göre dondurulmuş olmaktadır.

Danıştayın bu kararının uzantıları ülkede yapılacak bilimsel çalışmalara müdahale anlamına gelmektedir. İlerde bir üniversite’de yapılacak olan bir sosyal araştırmaya hukuki retoriklere göre müdahale etme hakkını yargı bürokrasisine devretmektedir. Hatırlanacağı gibi, Danıştay daha önce aldığı kararlarla; yönlendirmeyi, mesleki eğitim almayı konuyla ilgili bilimsel kuruluşların yetkisine bırakmaktaydı. Bu durumu aldığı kararla açıkça belirtmişti. Üniversiteye girme sürecini ve mesleki yönlendirmenin sınırlarını, konu hakkındaki uzman kurumların kararına bırakmıştı. Şimdi ise bu konuda da yetkili olduğunu belirtmiş olmaktadır. Yani erken yaşlarda yönlendirilmiş olan kişilerin daha sonra başka alanlarda eğitim alma, kendini geliştirme, araştırma yapma ve çalışma hakkı edinme imkanı yasa ile yasaklanmış olmaktadır. Bu durum zaten kararın insan doğasına aykırı olduğunu açıkça göstermektedir.

Ancak asıl önemli olan Danıştay’ın son kararla sosyolojinin, pedagojinin ve iktisadın önemli bir konusu olan eğitimde yönlendirme konusunu hukuki retoriklerle kurala bağlamış olmasıdır. Danıştay bu kararla sosyolojik incelemelerin öngördüğü yenilenmelerin önünü tıkamaktadır. Pedegojik olarak yapılan yönlendirmeleri hukuki retoriklerle dondurmaktadır. Konu bundan sonra bilimsel incelemenin, planlamanın ve programlamanın işi olmaktan çıkmıştır. Tamamen “Yargı bürokrasisi iktidarı”nın retorikleri haline getirilmiştir. Artık iktisatçıların ülke ihtiyaçları konusunda işgücü piyasaları hakkında araştırma ve inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Sosyologların demografik incelemeleri anlamsız olmaktadır. Son yıllarda bilim kuruluşları ve bilim adamları arasında konuşulan interdisipliner düşünme ve araştırma yapma talepleri hukuki normlarla sınırlandırılmış olmaktadır.

Danıştay’ın bu kararı, “yargı bürokrasisi iktidarını” Ortaçağda Galileo Galilei’yi ve Giordano Brunoyu geliştirdikleri bilimsel görüşlerden dolayı yargılayan Engizisyon mahkemesinin konumuna düşürmüş bulunmaktadır. Bu ikisini mahkemede yargılayan ve bunlar hakkında şikayette bulunan kurum yine kilise bürokrasisiydi. Üniversiteye girme sürecinde Danıştay’ın aldığı karar, yine bir hukuk kurumu olan İstanbul barosunun şikayeti üzerine gerçekleşti. Yök’ün katsayı uygulamasından dolayı hak kaybına uğradığını iddia edip mahkemeye şikayette bulunan kimseler olmadı. Doğrudan doğruya bir hukuk kurumu olan İstanbul barosu konuyu mahkemeye taşıdı. Mahkeme’de aynen Engizisyon mahkemesinin aldığı karara benzer bir ictihat yaparak, bilimsel bir konuyu bir inanç nesnesi gibi ele aldı. Ve YÖK’ün kararını, yeni uygulamasını ve bu alanda üretilen bilimsel bilgilere göre yapılan düzenlemeyi, yasaya aykırı buldu.

Son olarak şunu belirtelim: Danıştay’ın bu kararı “yargı bürokrasisi iktidarı”nı aynı zamanda bilim kuruluşlarının bilimsel bulguları ve uygulamaları alanına da taşımış olmaktadır. Ortaya bir Danıştay Akademisi çıkmış bulunmaktadır. Üniversiteler artık bu akademinin ictihatlarına göre düşünecekler, karar verecekler. Postmodern çağda ortaçağ akademisi hayırlı olsun! Türkiye Danıştay’ın bu kararı ile Danıştay Akademisi olarak tanımlayabileceğimiz yeni bir kuruma da kavuştu.