Mısır Halkının Açtığı Kapı

By | 26 Ocak 2011

18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan Müslüman halkların direnişi ve devrimci hareketi hızını kesmeyerek yoluna devam etmektedir. Müslüman halkların devrimci hareketi Tunus’ta hedefine vardı. Şimdi devrimci direniş Mısır’da devam etmektedir. Belki bu yazı yayınlandığında kemale ermiş olacaktır. Ancak direniş Mısır’la sınırlı kalmadı. Şimdiden Yemen, Cezayir, Ürdün, Sudan, Umman, Fas ve Moritanya bu Müslüman halk direnişi dalgasının etkisi altına girmiş bulunmaktadır.

Müslüman halklar, meydanları hürriyet nidalarıyla inletmektedir, geceyi ve gündüzü gösterilerle birleştirmektedir, ülkelerindeki kurulu iktidar geleneğine açıkça meydan okumaktadır. Kuzey Afrika’da başlayan bu halk harekâtı Müslüman milletler hakkında Avrupai bakış açısınca inşa edilen imajların geçerliliğini ve gerçekliğini de sorgulanır duruma getirmektedir.

Avrupai bakış açısı, Müslüman halkları; ferdi duruşu olmayan, kişilikleri gelişmemiş, iradelerini aşirete, despotlara,  cemaatlere, gizli kapaklı gruplara ve örgütlere emanet eden kimseler olarak bilir. Onların bakış açısına göre, Müslüman halklar ve milletler açık tavırlı olmazlar, kendilerini olduğu gibi göstermezler, yeri geldiğinde takiyye yaparlar. Sorunlarını gizli kapaklı yöntemlerle çözümlerler. Bundan dolayı Müslüman milletler devrimci değildir, Direnişçi olamazlar. Onlar küçük menfaatlere kanarak kaderlerine razı olurlar.

Müslüman milletlere yüklenen bu çirkin sıfatların arkasında yatan değerler ve önyargılar üstünde durmayacağım. Ancak Tunus’ta başlayan ve Mısır’da devam eden halkın devrimci hareketleri, bu önyargılı yüklemeleri, nitelendirmeleri ve damgalamaları yanlışlamaktadır. Çünkü insanlar açık mücadele yöntemlerini kullanmakta. Ne istediklerini bağırarak hep birlikte söylemekteler. Ülkelerindeki tiranlara ve despotlara karşı açıkça ve mertçe mücadele etmekteler. Tunus ve Mısır halk hareketleri ve isyanları ilkin bu durumu ortaya koymaktadır.

Tunus ve Mısır halk hareketi bir de İslami duruşu ve direnişi gerçek zeminine ve özelliğine kavuşturmaktadır. Sömürgeciliğe ve işgale karşı gösterilen İslami tepki biçimlerinin tarihini, biçimini ve yöntemini göz önünde bulunduralım. Türk ve Cezayir kurtuluş savaşları hariç; diğer İslam devletlerinin kuruluşu ya bir kabilenin ya bir askeri cuntanın ya da örgütlü bir başka grubun önderliğinde ve batılı bir emperyal devletin himayesinde gerçekleşmiştir. İran devrimi, süreci ve süreç sonrası kurumsallaşması bakımından başlı başına bir halk devrimidir. Bu özelliğiyle farklıdır.  Cezayir kurtuluş savaşı ise bilindiği gibi, daha sonra yine Fransa’nın güdümüne giren bir siyasi iktidarın kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

Himaye altında kurulan bu devletler, vatan, millet, bağımsızlık, egemenlik ve hürriyet sloganlarını sürekli dolaşımda tutmuş olmalarına rağmen, halkı hiçbir zaman yönetime ve iktidara yaklaştırmadılar, hep uzak tuttular. Halk ve iktidar karşıtlığı, son yüzyılda Müslüman toplumların ve devletlerin en karakteristik özelliği olmuştur. Halk tecrübesizliği veya sindirilmişliği gibi sebeplerden dolayı siyasal alana açıkça giremedi. Hep kendi kendine söylendi. Tavassutlarla işini yürütmek zorunda kaldı.  Siyasi alan kabilelerin, askeri cuntaların ve örgütlü mahfillerin kontrolünde kalmaya devam etti.

Türkiye demokratik seçim sistemini kurumsallaştırmakla,  bu devlet-halk karşıtlığını, arada bir kesintiler olmakla birlikte, ortadan kaldırmış örnek bir demokrasidir. Kuzey Afrika’daki halk hareketlerinin Türkiye’yi örnek göstermesinin sebeplerinden birisi budur. Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan’ın Siyonizm karşısındaki sağlam duruşu, Osmanlı coğrafyası mensubu halklar arasındaki tarihi ve kültürel kardeşliği siyasal ve ekonomik işbirliğine dönüştürme çabası ve dini özgürlüklerin önünü müesses nizam çerçevesinde açmaya çalışması, direnişçi halkların beklentilerini somutlaştırmakta ve kalıcı kılmaktadır.

Sonuç olarak Müslüman halkların bu kitlesel kıyamı, İslam dünyası için yeni bir sürecin başlangıcı olmaktadır. İnsanlar verdikleri vergilerin hesabını sormaya başladılar. Kendi ülkeleri hakkında karar vermek için baş kaldırıyorlar. Daha önce kim tarafından yönetildiği ve kime hizmet ettiği belli olmayan gizli terörist grupların ve kabile asabiyetlerinin dönemi de kapanmaktadır. Açıklık ve açık mücadele, her zaman olduğu gibi, şimdi de hakka inanan insanların en temel davranışı olmaya başlamıştır. Tunus ve Mısır halkı, yaptığı gösterilerle İslam dünyasına yeni bir kapı açmıştır. Batıya ilk defa öğrenci göndermekle İslam dünyasındaki derebeylikleri sömürgeci vekili yapan Mısır, şimdi hakkı halkla temsil etmenin yolunu açmış bulunmaktadır. Belki süreç acılı olacaktır. Ama halk kendine bir kere güvendikten sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Paylaş: