Demokrasi, Propaganda ve Şiddet

By | 21 Ocak 2011

Türkiye 12 Eylül Pazar günü, hırçınlıklarla, şiddet söylemleriyle ve uydurulan yalanlarla propagandası yapılan halk oylamasını beklendiği gibi tamamladı. Seçim sonuçları AK partiye partinin beklediğinden daha fazlasını verdi. Seçim sürecini kişiselleştiren ve muhayyel korkulara boğan muhalefet partilerine ise beklemedikleri bir hezimeti ve mağlubiyeti yaşattı. Onların halk nezdinde yıprandıklarını tartışılmayacak şekilde ortaya koydu.  Bu referandum AK Pati’nin kuruluşundan bu yana kazandığı yedinci seçimdir.  Yapısı, lideri ve ideolojisi değişen muhalefetin ise yine yedinci mağlubiyeti oldu.

Hatırlanırsa AK Parti’nin kurulduğu dönemde Doğru Yol, Anavatan, Demokratik Sol, Milliyetçi hareket ve Saadet Partileri mecliste grubu bulunan partilerdi. Hükümeti bu partiler kurardı. Türkiye bu partilerin liderlerinin politikaları ve konuşmaları ile düşüp kalkardı. Ak Parti bu grupların ve partilerin hepsini ilk seçimde devre dışı bıraktı. Onların meclis dışında kalmalarını sağladı. Muhalefet olarak meclise Baykal’ın CHP si ve BDP’nin bağımsız seçilen vekilleri girdi. Sonraki seçimlerde Bahçeli’nin MHP’si tekrar meclise girdi ve grup kurdu. Diğer partilerin hiç birisi toparlanamadı. Merkez sağ olarak bilinen partiler tamamen dağıldı. Ancak son referandumdan önce CHP de de ciddi bir yapı değişikliği oldu. Baykal’ın ekibi tasfiye edildi. Türk solunun geleneksel temsilcileri yeniden umutlandı. Ancak Kılıçdaroğlu’nun CHP si de solun umutlarına çare olamadı. Son referandumda CHP, MHP kadar olmasa da ciddi bir mağlubiyeti yaşadı.  Bu yazıda 12 Eylül Anayasa değişiklik paketi referandumu sürecinde yaşanan propaganda figürleri üstünde duracağım.

 Referandum süreci birçok ilginç olayla bizi karşı karşıya bıraktı. Bunların bir kısmını daha önceki yazılarımda yazdım. Daha önceki seçim süreçlerinde AK partiye karşı eleştiriler yapılırdı. Ak Parti yıpratılmaya çalışılırdı. Fakat siyasi propagandaların dozajı çok yükselmezdi. Ak parti’nin devletin kurulu düzeninin memurları olan bürokratlar, askerler, yargıçlar ve uluslar arası güçlerce durdurulacağı muhalefet cephesince var sayılırdı. Bundan dolayı Ak Parti karşıtı muhalif söylem geçiştirme ve espiri tarzı figürleri de taşırdı. Bu seçimlerde böyle olmadı.

Referandum sürecinde bilindiği gibi, MHP de muhalif kanatta yer aldı. O da korkular üzerine kurulu bir propaganda yürüttü. CHP ve BDP ile birlikte Anayasa değişiklik paketine karşı muhalif durdu. Ancak MHP mecliste sandığa gitti. Eleştirilerini yaptı. Paketin meclis oylaması sürecinde hayır oyu kullandı.  Referandumda da seçmenlerini hayır oyu vermeye çağırdı. MHP’nin Büyük Millet Meclisi’ndeki tutumu ile referandumdaki tutumu arasında bu yönüyle bir tutarlılık vardır. Ancak propaganda tekniği açısından, şiddet içeren ve korku üretme üstüne kurulan bir üslup kullandı. Bu yönüyle ret cephesindeki diğer gruplar ve partilerle aynı cephede yer aldı.

CHP, TBMM’sinde uzun süre devam eden müzakere sürecinin bütün aşamalarında konuştu, eleştirilerini yaptı. Pakete karşı geldi. CHP’nin bu tutumu demokratik bir hakkın kullanımıdır. Ancak ilginçtir CHP grubu; acımasızca eleştirdikleri maddelerin oylanmasına katılmadı, oylamayı boykot etti. CHP’liler konuştular, fakat oy kullanmadılar. Yani yapmadıklarını konuşan bir grup konumuna düştüler. Çünkü demokraside icraat ve tercih kullanılan oyla gerçekleşir. Konuştukları gibi davranmadılar. Meclisteki oylamada hayır oyu kullanmadılar.  BDP ile birlikte sürecin meclis aşamasındaki oylamaları boykot ettiler. Konuş ve çekil taktiği uyguladılar.  Boykot bu seçimlerde, bir tavır olarak siyasi bir amaçla ilk defa kullanıldı. Vatandaşlar arasında oy kullanmayı gereksiz bulan insanlar her zaman vardı. Oy kullanmamayı kişisel bir tercih ve hak olarak gören görüşler de her zaman olmuştur. Ancak oy kullanmamayı siyasi bir duruş olarak gösterme bu son seçimde Türk demokrasi hayatına girdi.

BDP grubunun ve CHP grubunun ortak davrandıkları bir nokta bu boykot meselesidir. CHP’nin mecliste yaptığı anlamsız ve kendi içinde çelişik olan boykotu, BDP, referandumda tekrardı. Her iki partide demokratik propagandayı demokratik olmayan yöntemlerle yürütmeye çalıştı. Onların boykot kararı bu kanaate varmamız için yeterli bir delildir. Ancak konu sadece boykotla da bitmiyor. Boykot her iki grubun bu süreci şiddet, bürokratik kurnazlık, korku, uydurulan yalanlar  ve sahte söylemler üzerinden, devam ettirdiklerine de işaret etmektedir.

CHP’nin lideri Kemal bey’in propaganda da kullandığı dil ve ileri sürdüğü görüşlerde de şiddet unsuru her yönüyle hissedildi. Aynı zamanda bu üslubu kullanarak muhatabı Sayın Başbakan’ı da zaman zaman tahrik etti. Anayasa değişiklik paketini açmadan konuştu. Bundan dolayı seçim sürecini fazlasıyla kişiselleştirdi. Hırçınlık, saldırganlık ve şiddet içeren konuşmalar meydanlarda yankılandı, durdu. Bunlar yetmedi, bir de evet oyunu vermenin gerekliliğini savunan birçok yazara da çeşitli sol gruplar doğrudan saldırdı. Üstlerine boyalar ve yumurtalar atıldı. Anayasa değişikliğini savunanların dışlanması, hakarete uğraması uygulamaları sık sık tekrarlandı.  Seçim ortamını gerginleştirme ve şiddete dönüştürme çabaları CHP’nin afişlerine kadar yansıdı. Demokratik bir sürecin şiddete dayalı politikalarla yürütülmesini hep birlikte yaşadık.

Öte taraftan seçimin diğer boykotçu partisi olan BDP de hazırladığı propaganda afişleri ile şiddet içeren söylemleri ve görsel malzemeyi her ortamda kullandı. Propagandanın şiddet söylemiyle götürülmesi meselesi, Türkiye’nin demokrasisi için önemli bir tehdittir.  Ancak ilginçtir bu şiddet eğilimi Batılı ülkelerde daha çok muhafazakâr, dindar ve ırkçı partilerde rastlanılan bir davranış olduğu halde, Türkiye’de kendini sol ve çağdaş parti olarak tanımlayan partilerle özdeşleşti. CHP ve BDP’nin propagandayı şiddet unsurlarıyla yürütmesi bu kanaatimizi desteklemektedir.

Daha önceki seçimlerde AK parti’ye karşı bu kadar sert bir siyasi propaganda yapılmazken bu seçimde neden yapıldı? MHP, CHP, BDP ve diğer fanatik gruplar, Ak Parti’yi ve Başbakanı yıpratmak için her yola başvurdular. Teröristlerin vahşi eylemlerini propagandalarına malzeme yaptılar. Vurma kırma ve ortalığı dağıtma noktasında partizanlarına telkinlerde bulundular. Referandum da “hayır” oyu verilmesini kendileri için büyük bir umut kapısı olarak gördüler.

Onların propaganda şiddet unsurlarına başvurmaları başlı başına bir sorundur. Umutsuzluğun ve halka güvensizliğin işaretidir. Bu durum muhalefetin kurulu oligarşiden de umudu kestiği anlamına gelmektedir.

Ak Parti 2002 deki ilk seçimlerde yıpranmış,  yolsuzluğa bulaşmış kendi içinde kavgalı ve çekişmeli olan partilere ve hükümetlere karşı seçimi kazandı. Sonraki ikinci seçimde ordu içindeki cuntacı gruplar, Baykal’ın CHP’si ve teröristleri destekleyen bölücülere karşı seçimi kazandı. Bu son seçimde ise yargı bürokrasisi, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, kurucu ideolojisini değiştiren Bahçeli’nin MHP’si ve gerilimi tırmandıran bölücü gruplara karşı seçimi kazandı. Hepsinden önemlisi, muhayyel korkular, şantaz ve şiddet üstüne kurulu olan bir propagandayı etkisiz bıraktı. Demokrasi ve halk iradesi şiddetle, korkuyla yalanla beslenen grupları böylece yenmiş oldu. 12 Eylül darbesi nasıl ki demokrasiyi ortadan kaldırdı, aynen onun gibi 12 eylül referandumu da şiddet ve korku üreten bir kültürü etkisiz kıldı.

Yeni Akit Gazetesi Eylül 2010