On Yıl Sonra Başkan Erdoğan’ın Önündeki 8 Sorun

By | 22 Ağustos 2014

Gezi FotoTürkiye halkının %20’si alevidir, bunlar, Erdoğan’ın miadını doldurduğu ve gitmesi gerekir dediği Beşar Esed’i seviyorlar ve destekliyorlar.

Erdoğan’la savaşan derin devlet, uluslararası güçler tarafından desteklenen önemli bir engeldir, Erdoğan’ın bunlardan kurtulmak için gerekli girişimleri yapması gerekiyor.

Erdoğan’ın Osmanlı Rüyası, Türk halkı tarafından benimsenip desteklenecek midir? Yoksa bu rüya Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek derecede dayanılmaz bir hayal olarak mı kalacaktır?

Erdoğan: “Tamamladığımız süreçte işlediğimiz kusurlardan dolayı Allah’tan affımızı ve yeni sürecimizi de bize kolaylaştırmasını diliyoruz” diyor.

Erdoğan’ın gayrı resmi sonuçlara göre kazandığı Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’nin demokrasi tarihinde yeni bir aşamayı ve dönemi temsil etmektedir.  Geçmiş on yıllık iktidarın muhtelif uygulamalarında, bu yeni dönemin özellikleri saklı bulunmaktadır. Önceki on yıllık iktidar sürecinde askerilerin ülke yönetimindeki hâkim rolü ve ülkeyi yönetmeleri hakkındaki umutları bitirildi. Varlığı bizzat Erdoğan tarafından deşifre edilen derin devletin ülke yönetimindeki ağırlığı kaldırıldı. Bu güçlerin kanatları kırıldı. Türkiye’nin gücüne güç katacak güzel fırsatlar yakalandı ve bunlar değerlendirildi, Türkiye büyük bir ekonomik ve askeri güç oldu.

Önümüzdeki dönem önceki merhale gibi olmayacak. Zira sahne tamamen değişti. Uluslararası dengeler ve Türkiye’nin iç dinamikleri 10 yıl önceki gibi değildir. Erdoğan’ın üzerinde durduğu strateji de bu bağlamda uluslararası ve dâhili dengelere göre değişecektir, önceki dönem gibi olmayacaktır. Değişen şartlar bizzat Erdoğan’ı bu değişimle karşı karşıya bırakacaktır. Bir kere Erdoğan Cumhurbaşkanı olmakla önceki dönemin yetkilerinden daha az yetkiye sahip olacaktır, çünkü Türkiye anayasasına göre başbakanın yetkileri cumhurbaşkanının yetkilerinden daha geniştir. Bu şartlarda Erdoğan’ı bekleyen maniler üzerinde durmak gerekir.

Türkiye’nin halkı farklı kesimlerden oluşmaktadır, homojen değildir.

1-Sıfır Sorun Politikasının Bitişi; Adalet ve Kalkınma Partisi 2003’te iktidara geldiği zaman, Erdoğan çok net bir şekilde hem uluslararası düzeyde hem de içerde bütün aktörlerle sorunsuz bir iktidar stratejisi izlemeyi taahhüt etti. Başlangıç dönemlerinde bu strateji başarılı da oldu. Erdoğan o zamanlar sıfır sorun politikasını Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun bir uzantısı olmasıyla ve Atatürk’ün politikalarına dayandırıyordu. Bundan dolayı sorun çıkmıyordu. Bu strateji Erdoğan’ın sokağın desteğini kazanmasına yarıyordu ve ülkenin yeniden restorasyonu için O’na fırsat sağlıyordu. Bu strateji demokrasi ve özgürlükler konusunda Atatürkçülük, tarihi miras ve politik açılım bakımından Osmanlı devletini referans almaya dayanıyordu. Ve yavaş yavaş ama etkili bir şekilde yürürlüğe konmuştu.

On yıl sonra sahne tamamen değişmiş görünmektedir. İç ve dış dengeler değişmiştir. Yapılacak işler ve ortaya çıkan engeller daha da çoğalmış bulunmaktadır. Laikçiler ile çatışma kızışmıştır, onlar kazanımlarını ve mevkilerini bırakmak istemiyor, buna karşın İslami bilinçtekiler ise Türkiye’yi tarihi köklerinden ve medeniyetinden yeniden canlandırmak istiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi ile Erdoğan’ın şimdiye kadar yapmış oldukları reformlara bu özelliği eklemeye çalışıyor. Türklerin bunu hak ettiklerine inanıyorlar. Bu talep ise karşı tarafın daha sert davranmasına ve engel çıkarmasına neden olmaktadır. Sadece Taksim olayları bu çatışmaya delalet etmiyor. Siyasi baskılar çok açık bir şekilde yapılıyor, ülkeyi zorluyor. Ülkenin geleceğini tehdit ediyor.

2-Dünün Dostu, Bugünün Düşmanı Derin Devlet: Halen Türkiye’de daha önce birbirlerinin müttefiki olan iki kuvvetin birbiriyle çatışması canlı olarak kamuoyuna yansımış bulunmakta. Bu iki kuvvetten birisi Fethullah Gülen hareketi, diğeri de Erdoğan ve partisi. Hiç kimse bu iki taraf arasındaki tarihi ortaklığı ve işbirliğini inkâr edemez.

Fakat bu iki rakip gücün arasındaki çatışmanın nasıl sonuçlanacağı da şimdiden tahmin edilemez. Erdoğan resmi yasal devleti elinde tutmaktadır, ona hükmetmekte. Gülen ise ülkenin en önemli makamlarına resmi devlete paralel bir şekilde nüfuz etmiş bulunmakta. Gülen’in devlet içindeki paralel güçleri hiç de kolay bir lokmaya benzemiyor. Erdoğan kendisine engel olan ve Türk devletini tamamen ele geçirebilecek durumda olan bu yapıyı durdurmak mecburiyetinde kalmakta. Ama bu onun bir müttefikinin kendisiyle mücadele etmesine de neden olmuş bulunmakta.

3-Türkiye’nin İç Güvenliği Tehditlere Açıktır: Birçok kimse Erdoğan’ın konuşmalarında O’nun Osmanlı Türkiye’si projesi hakkındaki beklentilerinin varlığından şüphe etmiyor ve bunu konuşuyor. O’nun bu stratejisi diktatör iktidarlar tarafından mağdur edilen bölge halklarına, açılmayla sonuçlanıyor. Erdoğan bundan dolayı bölge halklarının demokratik taleplerini destekliyor. Erdoğan, diktatör yöneticiler tarafından mağdur edilen halkların haklarına her türlü riski göze alarak sahip çıkıyor. Mısır da, Suriye’de ve Irak’ta olup bitenler bunun örneğidir.

Bölgenin hâkim güçleri de bundan dolayı Erdoğan’a karşı harekete geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca her yıl 10 milyonu aşkın turist ülkeyi ziyaret etmekte. Ülkeye yabancılar kolayca girip çıkmakta. Uluslararası ve bölgesel sorunların artmasıyla birlikte, ülke ciddi güvenlik problemleriyle karşı karşıya kalmış görünüyor. Türkiye son zamanlarda, bölgesel sorunlara ve tartışmalara tamamen açık bir ülke haline geldi. Bu faktörler de ülkeyi güvenlik tehditlerine maruz bırakmaktadır.

4-Esad’ın Türkiye’deki Destekçisi Aleviler: Aleviler, geçmiş yüzyıllardaki baskılara maruz kalmış olmakla birlikte, Türkiye toplumunda önemli bir ağırlığa sahiptirler. Türkiye nüfusunun % 15-20’sini temsil ediyorlar.

Erdoğan’ın Esad’a ve rejimine karşı gösterdiği duruş, Alevilerde Suriye’deki olaylardan dolayı, ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Alevilerde Esad’a ve Rejimine karşı ciddi bir sempati ve bağlılık vardır. İş çok daha ciddi ittifaklara dönüşebilir. Zira Türkiye hükümetine karşı duran PKK ile aleviler arasında eskiden beri bir iş birliği var. Suriye olayları hükümete karşı önemli ittifakların kurulmasına neden olabilir. Abdullah Öcalan’ın geçmişteki ittifakları buna işaret etmektedir.

Uluslararası Dengeler Değişmektedir

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Erdoğan’ın liderliğinde daha önce komşu ülkelerle izlediği başarılı ve dengeli dış politikası zamanla bölgesel bazı sorunların devreye girmesiyle açmazlarla karşı karşıya kaldı. Ermenilerle ve Yunanistan’la sorunlar devam ediyor. Türkiye ile tarihi bağları olan Rusya’daki, Balkan ülkelerindeki Müslümanlara ve Kürtlere yönelik açılımlar, Ak Parti açısından başarı olsa da bölge ülkelerini rahatsız ediyor. Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne katılım konusundaki gayretleri de bir başarıydı, ama şu anda bu açılımlar da durma noktasına geliyor. Bunların hepsi eskiden uluslararası dengeler açısından şimdiki gibi değildi. Ama uluslararası dengeler şimdi bu politikaları zorlayacak gibi görünüyor. Erdoğan Türkiye’sine karşı engeller çıkarabilir.

5-Suriye Krizi: Suriye krizi Erdoğan hükümetini endişeli ve içinden çıkılmaz bir krizle karşı karşıya bırakmış görünmektedir. Bu durum Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Bu kriz birçok engeli beraberinde getirmektedir. Bir milyonu aşkın Suriyeli mültecinin Türkiye’de bulunmasını bu duruma örnek verebiliriz. Ülkede, özellikle Suriyeli mültecilerin bulunduğu merkezlerde, önemli sosyal problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Türkiye’nin Suriye sınırı da güvenlik bakımından alarm vermektedir. Özellikle Suriye-Türkiye sınırına ihtiyati askeri birliklerin sınır boyunca yerleştirilmiş olması bu duruma örnektir.  Suriye’nin 2012’de Türkiye’nin F16 Fantom uçağını füze ile ateşleyerek düşürmesinden sonra, bu askeri tehditler gittikçe arttı. Aynı yıl Suriye’den Türkiye’ye Türkiye’den de Suriye’ye karşılıklı bombalamalar ve ateş açmalar defalarca tekrarlandı.

6-Irak Krizi: Erdoğan hükümetinin başını ağrıtan bir diğer çekişme ise Irak’a nüfuz etmek üzere hareket eden uluslararası güçlerin mücadelesidir. Amerika, İran, Suudi Arabistan ve Erdoğan Türkiye’si arasındaki çekişmeler Irak’ta Erdoğan’ın stratejilerini zora sokmaktadır, açmazlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Zira Erdoğan’ın da Irak’la ilgili hesapları var. Erdoğan’ın Irak politikası O’nu Türkiye’de uzantıları bulunan Kürtlerle, Alevilerle ve Sünnici gruplarla da karşı karşıya bırakmaktadır.

7-Bölgesel Dengeler: Hiç kimse Erdoğan Türkiye’sinin bölgesel güçlerle yaşadığı ihtilafları ve çekişmeleri inkâr edemez. Erdoğan’ın kendileriyle karşı karşıya kaldığı aktörlerin başında, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gelmektedir. Bunlar bölgede Erdoğan’ın stratejilerini engellemeye çalışacak olan önemli aktörlerdir. Özellikle Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki önceliklerine karşı önemli problemler çıkarmaya çalışıyorlar. Uluslararası ilişkilerde devletlerarası ittifaklar sürekli olmamakla birlikte bugün Erdoğan Türkiye’sine karşı bu tür girişimler mevcuttur.

8-Küresel Dengeler: Erdoğan Türkiye’si,  Dünya’nın hukuk tanımayan Siyonist ülkesi İsrail’i zor durumda bırakacak kararlar aldı ve bunları uygulamaya koydu. İsrail’i Mavi Marmara’daki cinayet olayından dolayı özür dilemek zorunda bıraktı. Bu konuda kararlı davrandı.

Ancak Türkiye’nin İsrail’i bu şekilde zor durumda bırakması ABD ve müttefikleri tarafından hoş karşılanmadı. Erdoğan’ın İsrail’i titreten pozisyonunun devam etmesinin ABD tarafından istenmeyen bir durum olduğu defalarca ABD yetkilileri tarafından açıklandı. Hatta 2013’te Beyaz Saray adına konuşan sözcü Josh Ernest çok açık bir şekilde Başbakan Erdoğan’ın İsrail ile ilgili tutumunu kınadığını açıkladı.

Erdoğan’ın “Mısır’daki askeri darbenin arkasında İsrail vardır” demesini, Beyaz Saray yetkilileri tuhaf olarak tanımladı. Mısır askeri darbesinin arkasında, İsrail’in bulunmadığını belirttiler. Hatta bir başka Beyaz Saray sözcüsü, Erdoğan’ın İsrail’i itham etmesini kabul edilemez, bulduklarını söyledi. Erdoğan’ın söylediklerinin gerçeklerle hiçbir alakası olmadığını ısrarla deklere etti.

Geçen ay Erdoğan İsrail’i Filistin’de ve Gazze’de yaptığı katliamlardan dolayı Hitlere benzetirken soykırım yapmakla suçlarken, yine bir Beyaz Saray sözcüsü Marie Harff, Erdoğan’ın tutumunu kabul edilemez bulduklarını açıkladı. Erdoğan’ın İsrail’i bu şekilde suçlamasının Türkiye’nin uluslararası saygınlığına zarar verdiğini ve Türkiye’yi itibarsızlaştırdığını deklere etti.

Son olarak şunu belirtelim ki, Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları henüz açıklanmadan önce Twitter hesabında “Sonuna geldiğimiz bu süreçteki kusurlarımızdan dolayı Allah’tan af ve bizlere yeni bir sürecin kapılarını açmasını diliyoruz.” Dedi. Erdoğan sürecin henüz bitmediğini ve süreç boyunca çeşitli zorlukları yendiklerini belirtiyor. Ama yeni sürecin zorluklarını da görmüş olacak ki, mevcut durumu temennisinde açıkça belirtiyor. Anlaşılan geçmiş 10 yıllık iktidarın kolaylıkla çözümlenen ve bertaraf edilen sorunlarının yerini, önümüzdeki dönemde daha zor sorunlar ve engeller alacak gibi görünmektedir.

Ahmet Şelkami,

El-Muctama Dergisi, 11 Ağustos 2014, Kuveyt

Tercüme: Hacı Duran