YÖK’ün Küresel Eğitim Siyasetine Açılımı

By | 16 Kasım 2011

Küresel EğitimEğitim kurumları uzun zamandan beri, sinema, moda, sanayi ürünleri ve iletişim teknolojileri gibi küresel piyasalara açılmaktadırlar. Bu amaçla yeni stratejiler geliştirmektedirler. Sanal ortamda paket eğitim programları hazırlamaktadırlar. Bir çok ülkede yeni şubeler açmaktadırlar. Ülke dışından öğrencileri eğitim programlarına katmaktadırlar. Yüksek öğrenim sadece bir kültürlenme ve eğitim öğretim değildir. Aynı zamanda önemli bir ekonomik varlıktır. Bu bakımdan gelişmiş ülkelerin en önemli rekabet alanlarından birisi, ülkelerine yabancı öğrenci çekmektir. Türkiye bu yarışta geri kaldı. Ancak YÖK yeni politikaları ile bu açığı kapatacak adımları atabilir.

Yüksek Öğretim Kurumu, son yıllarda üniversite öğreniminin yaygınlaştırılması alanında önemli adımlar atmaktadır. Bunlardan birincisi, Yüksek Öğrenim Kurumlarının sayısının arttırılması, ikincisi, özel Yüksek Öğrenim kurumlarının önünün açılması, üçüncüsü, bu iki faktöre bağlı olarak Yüksek Öğrenimde okullaşma oranında Türkiye’de önemli bir sıçramanın başlaması, dördüncüsü, Yüksek Öğrenim standartlarının AB uyum yasaları çerçevesinde Avrupa Birliği standartlarına yükseltilmeye çalışılması, beşincisi, yurt dışına öğretim üyesi olarak yetiştirilmek üzere çok sayıda öğrencinin gönderilmesi, altıncısı, açık öğretim kanallarını yaygınlaştırması, coğrafik olarak Türkiye’nin her bölgesine aktarması ve bir çok bilimsel alanı da kapsayacak şekilde yaygınlaştırması, yedincisi ise, Erzurum’da açıklanan strateji doğrultusunda Türk Üniversiteleri’nde okuyacak yabancı öğrenci sayısının arttırılması için gerekli adımların atılması. Bu yazıda sadece altıncı maddede belirttiğim, yabancı öğrenci sayısının arttırılması amacıyla açıklanan strateji üzerinde duracağım.

Son yıllarda bütün dünyada yüksek öğrenimde okullaşma oranı gittikçe artmaktadır. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu oran çok daha hızlı artmaktadır.  Bilhassa Çin ve Hindistan’da yüksek öğrenim alanında okullaşma oranı alanında önemli artışlar yaşanmaktadır. Çin’de bu oran 1998-2003 yılları arasında %20, Hindistan’da ise %8 oranında artmıştır. Küresel öğrenci dolaşımı alanında da önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Mesela OECD ülkelerinde okuyan yabancı öğrenci sayısı son yirmi yılda iki katına çıkmıştır. 2003 yılı verilerine göre, ABD’de yabancı öğrenci oranı %30, İngiltere’de %14, Almanya’da %13, Fransa’da %9 düzeyindedir. Beklentiler gelişmiş ülkelerdeki yabancı öğrenci sayısının gittikçe artacağına işaret etmektedir.

Türkiye’de küreselleşme daha çok ideolojik ve etnik çatışma bağlamlarıyla gündeme gelmektedir. Kamuoyu bu söyleme bağlı kalarak, küreselleşmenin eğitim alanındaki etkileri üzerinde yeterince durmuyor. Aslında küreselleşme eğitim, üretim, tüketim, teknoloji ve popüler kültür kalıplarının dolaşımı alanında çok daha etkili bir tarzda yaşanmaktadır. Üstelik etnik ve ideolojik çatışmalara rağmen, karşı duruşlara rağmen bu süreç kendiliğinden işlemektedir. Kendilerini çatışmalara kaptırmış olan kitleler alttan alta dönüştüklerini çoğu kere fark etmiyorlar.

Eğitim alanında küresel dalga etkisini gittikçe hissettirmektedir. Birçok üniversite, ülkenin milli sınırları dışında, çok uzak ülkelerde yüksek öğretim vermektedir. Bu öğretimi başka ülkelerden öğrenci transferi yaparak yapabildiği gibi, uzaktan eğitim veya şube açma şeklinde de verebilmektedir. Bu dalga yüksek öğrenim yaşındaki öğrencilerin, kendi ülkelerinde değil, bir yabancı ülkede öğrenim görmeleri şeklinde de yaşanmaktadır. Mesela ABD’de 475 bin, İngiltere’de 225 bin, Almanya’da yaklaşık 200 bin, Fransa’da 147 bin ve Avusturya’da 110 bin yabancı öğrenci yüksek öğrenim görmektedir. Türkiye’de ise 16 bin yabancı öğrenci yüksek öğrenim görmektedir. Buna karşılık Türkiye’nin yurt dışına yüksek öğrenim için gönderdiği öğrenci sayısı ise 44 bin civarındadır. Yani gönderdiğimizin üçte biri kadar öğrenci çekebilmekteyiz.

Bu durumu, ihracatın ithalatı karşılama oranı gibi düşünmek mümkündür. Eğitim maliyetleri ve yurt dışına eğitim için döviz transferi olarak konuyu ele aldığımızda, Türkiye’de eğitimle ilgili göstergeler, ekonomik göstergelerden daha da kötüdür. Kaldı ki eğitim sadece konjonktürel bir mali değer olarak işlev görmez. Aynı zamanda uzun vadeli ve etkisi yıllar sonra hissedilen bir sosyal sermayedir. Ayrıca eğitim aynı zamanda kültür transferi işlevini de görmektedir. Hangi kültür ve hangi ülke yurt dışından daha çok öğrenci transfer ederse, o kültür daha baskındır, daha etkindir. Bu bakımdan yabancı öğrenci transferi bir ülkenin kültürel, ekonomik, siyasi ve toplumsal duruşunun önemli göstergelerinden birisidir. Zaten yukarıda verilen rakamlara baktığımızda bu durum açıkça görülmektedir. Yani gelişmiş ülkeler aynı zamanda yurt dışından daha çok öğrenci alan ve yabancı öğrenci eğiten ülkelerdir.

Türkiye son yıllarda ekonomik anlamda gelişme endeksleri bağlamında konuya bakıldığında önemli adımlar attı. Bölgesinde en çok büyüyen ve gelişen ülke oldu. Küresel ekonominin büyük aktörlerini sarsan 2008-2009 yıllarındaki ekonomik krizden ciddi manada etkilenmedi. Dünya’nın birçok ülkesine sanayi ürünleri ihraç etmektedir. İnşaat sektörü alanında küresel düzeyde adından söz ettirecek bir duruma geldi. Bu ekonomik sıçramaya paralel olarak,  uluslar arası alanda da önemli bir aktör oldu.  Osmanlı coğrafyasının bakiyesi konumunda olan Balkan, Arap ve Kafkasya ülkeleri arasındaki husumetleri, birliktelikleri ve çekişmeleri biçimlendiren bir bölgesel güç oldu. Türkiye’nin bu ekonomik ve politik imajları kendi bölgesindeki ülkelerde popüler kültür alanında da canlanmalara neden oldu. Türk müziği ve sineması Osmanlı bakiyesi ülkelerde ilgiyle karşılandı. Bütün bu olumlu gelişmeleri vizelerin kaldırılması takip etti.

Yukarıda belirtilen olumlu gelişmelerin eğitim ayağı şimdiye kadar yetersiz kaldı. Türkiye’nin mevcut imajı ile bağdaşmayan bir durum var, ortada. İşte Yüksek Öğretim Kurumu’nun Türk üniversitelerinin kapılarını yabancı öğrencilere daha etkili bir tarzda açma girişimi bu bakımdan çok önemlidir. Bulunduğu bölgede, kültürel, ekonomik ve siyasi manada önemli bir güç konumuna gelen Türkiye’nin, bu imajı, yüksek öğrenim alanında yabancı öğrenci transferiyle daha da canlandırması lazımdır.

Türkiye’nin yabancı öğrenciler için, bir cazibe merkezi olması için yeterli bir alt yapı vardır. Türk üniversitelerini bu bağlamda kendi içlerinde iki önemli gruba ayırmak gerekir. 2006 yılından önce kurulan bütün üniversiteler, yabancı öğrenci eğitimi için gerekli olan akademik altyapıya, sosyal ve teknolojik donanıma sahiptirler. Öncelikle bu üniversitelerin Arap, Balkan ve Türki ülkelerden yabancı öğrenci transferi için gerekli adımları atması gerekir. Her ülkede bürolar açmalılar, eğitimlerinin kalitesini belirten yayınlar yapmalılar ve çeşitli teşvikler geliştirmeliler.

Türkiye’nin geleneksel imajı da kendi bölgesinde önemli bir eğitim, öğretim ve bilim merkezi olması için etkili bir zemin oluşturmaktadır. Çünkü tarihsel olarak bölge ülkelerinin birçoğu hala Türkiye’den tarihsel ve coğrafik ağırlığına ve gücüne mütenasip düşen adımlar atmasını beklemektedir. Ülkeler ve devletler resmi olarak sınırlarını biri birine kapatsalar da paylaşılan ortak kültürel değerlerden vatandaşlarını kolay kolay vazgeçiremezler. Bugün Kuzey Irak dahil bütün Arap, Kafkas, Karadeniz ve Balkan ülkelerinin halkı, Türkiye’yi kendileri için bir umut kapısı ve referans noktası olarak görmektedir. Bundan dolayı, üniversiteler gerekli girişimde bulunursa kısa sürede çok sayıda yabancı öğrenciyi okullarına transfer edeceklerdir. Çünkü vize engeli de aşılmış bulunmaktadır.

Yabancı öğrenci çekmek için üniversitelerin ciddi ve etkili projeler hazırlaması gerekir. Bu noktada ihracatçılara verilen teşviklere benzer teşvikler üniversitelere verilmelidir. Üniversiteler de yabancı öğrenciler için özel ve etkili paketler ve programlar hazırlamalıdır. Ancak bu tür tedbirlerle yabancı öğrenciler için Türkiye cazip bir ülke olur.

Türkiye’de okuyan yabancı öğrenciler, daha çok sağlık ve teknik alanlarda öğrenim görmektedirler. Sosyal ve beşeri alanlarda eğitim görenlerin oranı çok azdır. Hâlbuki sosyal ve beşeri alanlar ülkelerarası sıcak ilişkilerin kurumsallaşması için daha işlevseldir. Bu bakımdan Arapça ve Balkan ülkeleri dillerini bilen öğretim üyelerinin sayılarının arttırılması gerekir. Bu öğretim üyelerinin yabancı öğrenci transferi için özel çabalar ve çalışmalar içine girmesi desteklenmelidir.

Yüksek Öğretim Kurulu’nun yabancı öğrenci transferi için daha önce yapılan sınavı kaldırması bu amaçla atılan önemli bir adımdır. Bu adımın üniversitelerin girişimleri ile desteklenmesi gerekir.

Üniversiteler, Türkiye’nin tarihi ortağı olan Arap, Balkan, Karadeniz ve Kafkas ülkelerinin önemli merkezlerinde bürolar açarak, kendi eğitimlerinin propagandasını yapmalıdırlar. Söz konusu ülkelerde alanında tanınan öğretim üyelerini stratejik bir adım olarak üniversitelerine transfer etmelidirler.  Bu öğretim üyeleri, kendi başlarına Türk üniversitelerini cazip birer değer haline getireceklerdir. Benzer bir uygulamanın Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından daha önce gerçekleştirildiğini biliyoruz. Günümüzde ABD ve AB ülkelerinin birçok ülkeden bilim adamı transfer ettiği her kesin malumudur. Transfer edilen bilim adamları beraberlerinde birçok yabancı öğrenciyi de Türk üniversitelerine taşıyacaklardır.