Demokrasi ve Değişim Sürecindeki Erbil

By | 21 Ekim 2013

 

Erbil fKuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi 21 Eylül’de yapılan ve sonuçları kesinleşen genel seçimlere hazırlanırken SDE başkanı Yasin Aktay’la  birlikte Merkezu’l-Hedy Li’d-Dirasati Stratejiyye ve SDE’nin birlikte düzenlediği konferansa katıldık. 1-2 Eylül tarihlerinde Erbil’de Çarçıra konferans salonunda düzenlenen toplantıya, seçimlere hazırlanan siyasi parti liderleri ve milletvekili adayları yoğun ilgi gösterdi. Toplantıya Selahaddin Eyyubi üniversitesinden ve Kuzey Irak’ın entelektüel kesimlerinden çak sayıda bilim insanı da müzakereci sıfatıyla katıldı ve konuşmalar yaptı.

“Ülkemizi Birlikte İnşa Edelim” başlığıyla düzenlenen konferansın dört konuşmacısı Türkiye’dendi, dört konuşmacısı da Irak Bölgesel Kürt Yönetiminindendi(IBKY). Yasin Aktay, Türkiye’de Ak Parti Örneği ve Demokrasi;  Ahmet Uysal, Türkiye’nin Kalkınmasında Ak Parti Örneği; Ali Kabasakal, Türkiye Ekonomisi ve Gelişmesi; ben de Türkiye’nin Toplumsal Gelişmesinin Unsurları konusunda konuştuk.

Ev sahibimiz ve toplantıyı düzenleyen, Islah ve Tenmiyye Partisinin genel başkanı ve Merkez!ul-Hedy’in de sahibi olan Dr. Muhammed Nuri Baziyani, bir açılış konuşması yaptı. Konuşmasında IBKY’nin sadece Türkiye’nin siyasi desteğine ve ekonomik gücüne muhtaç olmadığını, hatta bunlardan daha fazla Ak Parti ile başlayan gelişme, kalkınma ve demokratikleşme süreçlerindeki tecrübelerine de ihtiyaç duyduğunu belirtti. Bundan dolayı, Türkiye’nin başarılarını, kalkınma süreçlerini, toplumsal bütünleşme ve demokratikleşme konusundaki örnekliğini ayrıntılı olarak öğrenmek istediklerini söyledi. Bizim konferans vermek üzere davet edilmememizi bu bakımdan kendileri için büyük önem arz ettiğini, bölgesel yönetimden toplantıya katılan dinleyicilere aktardı.

Başkan Muhammed Nuri’den gayrı, Dr. Hadi Ali, IBKY eski adalet bakanı ve Kürdistan İslam Birliği Siyasi Büro üyesi, Kürt Toplumunda Demokrasi Kavramı; Selahaddin Üniversitesi’nden Dr. Mesud Abdulhalık, Irak Kürdistanı Demokrasisini Etkileyen Ülkeler konusunda konuştu.

Konuşmaların Arapça, Türkçe ve Sorani Kürtçesiyle yapıldığı çalıştaya, geleneksel dini eğitimden yetişme mollalar ve Erbil’den bir çok Türkmen de katılmıştı. Türkiye’de büro açan çok sayıda iş adamı da toplantının müzakere bölümlerine aktif olarak katıldı.

Irak’tan konuşmacılar kendi bölgesel yönetimlerindeki yolsuzluklar, kayırmacılıklar, 21 Eylül’de yapılacak seçimlerde icra edilecek olan seçim hilelerinin sinir bozucu etkisinden bahsettiler. Erbil’in Kürdistan’ın başkenti olma fonksiyonunun tehlikeye girdiğini, Arap şeyhlerinin tatil mekânına ve bölgenin pis işlerinin döndüğü bir kente dönüştüğünü, söyleyenler oldu.

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal başarıları bölgede hayranlık uyandıracak bir etki bırakmış. Özellikle son on yılda bütün İslam coğrafyası ülkeleri ellerindeki imkânları bile kaybederken, Türkiye’nin bir istikrar ve güç merkezine dönüşmüş olması, bölge halkı için de önemli bulunmaktadır.

Bizlere Türkiye’nin bu başarılarının arkasındaki tecrübeyi ısrarla sordular. Türkiye’nin ve Ak Partinin desteğini almak için çaba sarf eden bölgesel aktörler, tarihin dehlizlerine hapsedilmiş olan kardeşlikleri yeniden canlandırmanın arayışı içine girmişler.

Toplantıda en çok tartışılan konular şunlardı: Türkiye’nin gelişmesinin nedenleri, Arap baharı sürecinin bölgeyi bir kan gölüne çevirmesi, Mısır’da demokrasiye ve İslamilere vurulan darbe, IBKY’de kamu bürokrasisini etkisi altına alan rüşvet ve yolsuzluk, Erbil’in tarihi kimliğinin bozulması ve eğlence turizminin yeni başkenti olmaya doğru değişmesi ve Türkiye’deki barış süreci.

Erbil’den katılımcılar, Türkiye’nin bölgede bir güç olmasını, Ak Parti iktidarının başarılı ve etkili siyasetine bağladılar. Türkiye’nin yirmi otuz yıl önceki durumundan örnek vererek iddialarını örneklendiren müzakereciler, bir Türk mucizesinin gerçekleşmekte olduğunu ve bu mucizenin yolunu Erbil’den de geçirmek istediklerini söylediler. Barış süreci ve Kürt sorunu konusunda da Türkiye’nin tutumunu takdir ettiler. PKK’nın bir terör örgütü olmadığını, Kürtlerin meşru haklarını savunduğunu söyleyenler olduysa da en büyük tepkiyi yine Erbil’den katılımcılar verdi. Toplantının Kürt kimliği ile ilgili yönü çok hararetli geçti.

Yasin Aktay, kendisinin Arap kökenli olduğunu, ama Türk vatandaşlığı, Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü konusunda tavizsiz olduğunu ve Türkiye’nin birliğinden yana olmanın İslam coğrafyası için ne kadar mübrem olduğunu anlattı. Erbil’den birçok katılımcı, bir Türk milliyetçisi gibi Türkiye’yi savundu. PKK’nın Türkiye’de, Kürtlere haksızlık yapıldığını belirten propagandasının, bir yalan olduğunu söylediler. Türkiye ile ticari bağlantıları olan işadamları, Türkiye’nin Irak’ta ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, Kürtlere karşı ayrımcı bir politikayı hiçbir zaman izlemediğini, Kürtlerin Türklerle tamamen uyum içinde olduklarını, kendilerini ülkenin asli unsurları olarak gördüklerini söyledi.

Türkiye’yi, Irak’ın ve Suriye’nin Kürtler konusunda izlediği ayrımcı politikalara bakarak değerlendirmenin çok yanlış olacağını belirten Erbil’den katılımcılar, Türkiye Kürtlerinin büyük kısmının Türklerle evlilikler yaptıklarını, çoğunun Türkiye’nin batısına yerleştiğini, iş adamı olduklarını ve Türkiye’de gündelik hayatta kimin Türk, kimin Kürt olduğunun anlaşılmadığını, kendi tecrübelerinden yola çıkarak anlattılar.

İslami değerlere ve Müslüman kardeşliğine vurgu yaparak konuyu ele alan Erbil Selahaddin Üniversitesi’nden Dr. Halil, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin Müslümanlara ve Kürtlere hiçbir zaman saadet getirmediğini, bölgenin anarşi ve kaosa sürüklenme nedenin kavmiyetçi propagandalar olduğunu söyledi. Konuşmalarına örnek olarak, Selahaddin Eyyubi’yi, Fatih Sultan Mehmed’i gösterdi. Kürt ve Türk ırkçılığı üzerinden siyasi propaganda yapanların, Fatih Sultan Mehmed’i ve Selahaddin Eyyubi’yi kötü emellerine alet etmeye çalıştıklarını anlattı. Müslümanların bu ayrımcı siyasi aktörlerden kurtarılmasının gerekliliği üzerinde durdu.

Erbil’den katılımcılar bir taraftan bu entelektüel tartışmaları yaparken diğer taraftan, Erbil’in kültürel dokusunun bozulması süreci ile ilgili endişeler de taşıyorlardı. Erbil son zamanlardaki siyasi tartışmalarla gündeme geldiği için anladığım kadarıyla Türkiye’de de yanlış imajlarla tanıtılan bir kent olmuş. Türkiye’den duyduğum Erbil ile yerinde gördüğüm Erbil arasında önemli bazı farklar gördüm.

Erbil Kalesi, Erbil meydanı Erbil Ulucamisi ve Erbil’de bulunan birçok cami, Muzafferiddin Kökbörü tarafından 13. Yüzyılda yaptırılmış. Şehrin klasik dokusu Osmanlı ve Selçuklu kent mimarisini hala canlı bir şekilde görselleştirmektedir. Muzafferiddin Kökbörü tarafından son şeklini alan Erbil kalesi, Asurlular tarafından 1500 metre çapında yığma topraktan yapılan bir mekân üzerine kurulmuştur. Kale şehrin merkezinde yer almaktadır. Şehrin bütün ana caddeleri bu yapay toprak tepenin çevresinde bir çember oluşturacak şekilde inşa edilmiştir.

Erbil içkalede Doğramacı mescidi ve yakın çevresindeki dönemin kapalı bahçeli konaklarından oluşan müştemilat ve geleneksel mimari, insanı şark ikliminin sırlarla yüklü mütevazı günlerine götürmektedir. İç kale bölgesi şehre her yönden hâkim olan yapay bir tepe üstüne kurulmuş. Buradan şehrin ilk çağlardaki meydanlarında durarak, orta çağlardaki kapılı çarşılarına, şehir meydanlarına, medreselerine ve camilerine bakmakla kalmıyorsunuz. Bu orta çağ manzarasını çevreleyen ve onu gölgeleyip çevreye açılmaktan alıkoyan körfez çılgını gökdelenleri, devasa alışveriş merkezlerini ve yüksek devirli motorlarıyla, çölün bereketini, kapitalizmin tüketicilerine sunan lüks taşıtlarla dolu bulvarları ve otobanları görüyorsunuz.

 Özgün eski Erbil içkaledeki yerleşim bitmiş. Evler yıkılmış, sokaklar viraneye dönmüş. İçkale bölgesini şimdi, UNESCO yeniden tamir etmeye çalışıyor. Ama bu konakların ve daracık sokakların bundan birkaç yıl önce, yaşayan sakinlerinin ne olduğunu ister istemez insan merak ediyor.

45 derecelik sıcağa, Irak’ta ne olduğu bir türlü anlaşılamayan iç savaşa ve bölgede birçok terör grubunun barınmasına rağmen, Erbil’e yapılan yatırımlar, oteller, eğlence merkezleri, bana çok şaşırtıcı geldi. Irak’ın güvenli kentlerinden kabul edildiği için Arap petrol şeyhleri ve çok uluslu şirketler Erbil’e yoğun yatırım yapıyor. On beş yıl içerisinde tarihi kent tamamen yenilenmiş. Gökdelenler, AVMler ve lüks eğlence merkezleri, şehri körfez kentlerine dönüştürmüş

Erbil esnafının yüzde altmışı Türkmenlerden oluşuyormuş. Şimdi oranları nedir belli değil. Ama şehir son yıllarda çok hızlı değişmektedir. Otelleriyle, eğlence merkezleriyle, gece boyunca açık kalan caddeleriyle Beyrut ve körfez kentleriyle rekabet edecek duruma doğru gitmektedir. Kentin klasik dokusunu teneffüs etmiş olan kesimler, Erbil’in elden çıkmakta olduğunu söylediler. Bu gidişle şehrin Kürdistan’ın başkenti olmaktan çıkıp Arap petrol şeyhlerinin ve gizli kapaklı işler çeviren mafyavari kesimlerin barınağı haline geleceğini söylediler. Şehrin mimarisindeki bu bozulma gördüğüm kadarıyla söz konusu endişeleri haklı kılmaktadır.

Erbil Müzesi’nde MÖ. 65 binlerden itibaren başlayan insan hayatına ait kalıntılar görmek mümkün. Yazı döneminden itibaren Sümerlerden, Akadlardan, Babillilerden ve Asurlulardan çok sayıda kalıntının yer aldığı bir müze. Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin kurulmasından sonra bölgede yeni arkeolojik kazılar yapılıyor. Almanlar ve İngilizler mevcut müze binasında kazılarda derledikleri, kalıntıları inceliyorlar. Onları birleştirmeye çalışıyorlar. Çok sayıda Avrupalı arkeolog bölgeyi yeniden deşeliyor. Bir taraftan antropologlar bir taraftan arkeologlar hızlı bir şekilde değişen bölgeye anladığım kadarıyla yeni kimlikler veya kadavralar hazırlamaya çalışıyorlar.

Biz Erbil’deyken, Kuzey Irak bölgesel yönetimi için 21 Eylül’de yapılacak olan genel seçimler için hazırlıklar yapılıyordu. Seçime adaylar ve partiler koalisyon yaparak katılıyor. Türkiye’dekinin bir kaç katı koalisyon bloku oluşmuş. Suriye’den kuzey Irak’a yoğun bir mülteci akını var. Partiler bu mültecilere sahte vatandaşlık belgesi düzenleyerek onların da kendi lehlerine oy kullanmalarını sağlamaya çalışıyor. Bloklar mülteci oyları, rüşvet ve kayırmacılık üzerinden bir birlerini eleştiriyorlardı. En ilginç seçim tartışmalarından birisi de ölülerin seçmen listelerinde hala yer almaya devam etmeleriydi. Seçmen kütüklerine kayıtlı olan ölülerin oylarının kimler tarafından kullanılacağı ciddi bir sorun olmuştu, ölülerin oylarının hangi partiye gideceği çok merak ediliyordu. Ölü oylarıyla seçimi kazanma çabasında olduğu söylenen Barzani ve Talabani grupları çok eleştiriliyordu.

Talabani’den kopma Goran partisi, Barzani’yi ölülerin ve mültecilerin oylarıyla iktidara gelmeye çalışmakla suçluyordu. İslami partiler kendi aralarında bölünmüş olarak seçime katılıyorlar. Talabani’nin partisinin ciddi bir hezimete uğrayacağını ve seçimden sonra ertelenmiş bölünmenin gerçekleşeceğini söyleyenler de vardı.

Bu gün IBKY’inde seçimler tamamlandı. Mesut Barzani %54 oy alarak seçimin galibi oldu. Talabani’nin resimleriyle seçime katılan Kürdistan Yurtseverler birliği partisi, ciddi bir yenilgi yaşadı. Ama seçim sonuçlarına bakılırsa, Talabani meçhul sağlık durumuna rağmen yine de gücünü korudu. Türkiye’deki liberal, sol ve PKK yanlılarının başarıyla çıkacağını ve iktidara geleceğini umud ettikleri Goran partisi  ise ancak mevcut sandalyelerini koruyabildi. Anlaşıldığı kadarıyla, Talabani partisindeki güç kaybının küçük bir kısmı Goran’a kaymış, büyük kısmı ise Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisine kaymış bulunmaktadır. İslami partiler, çok iddialı oldukları halde beklenen sıçramayı yapamadılar. Meclisteki sandık sayıları değişmedi.

Uzun süredir, Barzani ve Talabani ittifakıyla yönetilen IBKY, bu seçimlerden sonra tek başlarına ve birlikte hükumeti kuramayacaklar. Koalisyon tartışmaları bölgeyi yeni bir krizin içine çekebilir. Talabani yandaşları ve temsilcileri Irak merkezi hükumetinin gücünü arkalarına alarak Barzani ve Goran’la rekabet ediyorlar ve onları etki altında tutmak istiyorlar. Öte taraftan Barzani ve İslami partiler ise Türkiye’nin gücünü arkalarına alarak muhataplarına karşı duruyorlar.

Ama bütün bu siyasi tartışmalar yaşanırken her gün Erbil’den çok sayıda uçağın Ankara’ya ve Türkiye’nin diğer kentlerine uçtuğunu, Erbil İstanbul otobüs seferlerinin muntazaman işlediğini, bayramda Erbil’e dönecek Türkiye’de okuyan ve ticaret yapan insanların yer bulamadıklarını hatırlamakta yarar var.

Erbil’de kendisiyle görüştüğüm bir iş adamı bana, dedesinin “Türklerle Kürtlerin amcazade olduklarını” tembihlediğini söyledi. Kim bilir belki de gündelik hayat Erbil sakinlerini bir yüzyıl sonra yeniden İstanbul’a, Ankara’ya ve İzmir’e taşıyacaktır. Türkiye’nin yeni girişimci sınıfları bölgede yollar, oteller, şehirler yapmaya devam edecektir.

Bu Yazı Stratejik Düşünce Dergisi’nin Ekim 2013 Tarihli Sayısında Yayınlanmıştır.