Müslüman Kardeşler Cemaati Üzerine Sosyolojik Bir Okuma

By | 15 Temmuz 2013

Hasan el bennaMüslüman Kardeşler Cemaati, Osmanlı devletinin yıkılmasından ve dağılmasından sonra, sadece fikri ve içtihadi seviyede değil, aynı zamanda çağdaş bürokratik ölçülere göre teşkilatlanan, kurumsallaşan ve bu özelliğini birçok İslam ülkesine aktarabilen bir cemaattir. Bu yönüyle diğer cemaatlerden ve resmi organizasyonlardan farklıdır. Bu yazıda, öncelikle, Müslüman Kardeşler Cemaati’nin özgün olmasını sağlayan özellikler üstünde duracağım. İkinci olarak cemaatin ortaya çıktığı şartlarla cemaatin programında yer alan temel ilkeler ve faaliyet alanlarını açıklayacağım. Üçüncü olarak cemaatin mevcut söyleminin postmodern sosyal ve ideolojik şartlar karşısındaki konumunu karşılaştıracağım.

Cemaatin özgün olmasını sağlayan özelliklerden birincisi İslamcı düşünce/hareket denen İslami varoluş mücadelesinin kitlelere yayılması ve halkın değerleri arasına girmesini sağlamasıdır.  İslamcı düşünceden kastımız, geleneksel manada, tekkelerde ve medreselerde üretilen bilgiler ve anlatım teknikleri dışında, İslami inançların ve değerlerin modern bir dille yeniden söylemleştirilmiş olmasıdır. Burada, tartışılan meselelerin kökenleri eski olmakla birlikte, meselelerin söylenme biçimi, ortaya konma şekli Batı emperyalizmiyle yaşanan çekişmelerden dolayı değişmiştir.

Osmanlı aydınları arasında tartışılan üç tarzı siyaset, yani Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük tasnifi çerçevesinde konuyu düşündüğümüzde, İslamcılık siyasetine Müslüman Kardeşler Cemaati, özgün bir eklenti yapmıştır. İlkin bu eklenti üstünde duracağım. İslamcılığın en önemli meselesi ilk dönemlerde hatırlanacağı gibi, Müslümanların halifenin yönetiminde birleşik bir siyasal yönetim olarak kalmasını sağlamak, Müslümanların Batı emperyalizmine karşı duracak şekilde sosyal, ekonomik ve kültürel olarak gelişmesini temin etmektir.

Hatırlanacağı gibi, Osmanlı hilafetinin sarsıntı geçirdiği ve tehlikeye girdiği dönemden, tamamen ortadan kaldırılmasına kadar geçen sürede, Müslümanların siyasi birliğinin sembolü olan Hilafet kurumunun korunması, devamının sağlanması ve Müslüman toplumların Batı Emperyalizmine karşı varoluş mücadelesi için daha önceleri teorik düzeyde birçok fikir ileri sürülmüştür. Bu görüşlerin bir kısmı bizzat Osmanlı Devleti tarafından desteklenmiş ve dolaşımda tutulmuştur. Bir kısmı ise devlet dışı dini çevrelerce oluşturulmuş ve tartışılmıştır.

Yani, Hilafet’in bekası ve Müslümanların siyasi birliği, Osmanlı devletinin resmi politikası tarafından desteklenmiştir.  Osmanlı hudutları dışında kalan bölgelerdeki ulemadan bu amaçla yardım istenmiştir. Musa Carullah, Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh ve Bediuzzaman Saidi Nursi bunlara örnektir. Onlar İstanbul’a davet edilmiş ve bulundukları ülkelerde desteklenmiştir. Osmanlı devleti desteği ile yürütülen İslam merkezli siyasi, sosyal ve kültürel faaliyetler, bürokratik olarak aynı merkezden yürütüldükleri halde, daha sonra bu girişimler; teorik olarak farklı görüşler ve hareketlerle sonuçlanmışlardır. Hilafet meselesi, Müslümanların bağımsızlığı, Mandacılık, Modernizm, Milliyetçilik, Bağımsızlık, Egemenlik vb. konularda birbirinden bağımsız ve farklı görüşler ve ideolojiler ortaya çıkmıştır.

Arap dünyasında Şeyh Ebulhuda es-Seyyadi gibi âlimler Osmanlı Halifesine sadakati ve bağlılığı esas alan dini yorumlar yapıyorlardı. Cemaleddin Afgani gibileri ise bazen Osmanlı Hilafeti’nden yana, bazen de O’na karşı ideolojik temelli dini görüşler ileri sürüyorlardı. Hilafetin Osmanlılardan alınıp Araplara verilmesi gerektiğini ileri süren Abdurrahman El-Kevakibi gibi Arap düşünürleri de vardı(Berakat Helim, 2009:484-485).  Bu görüşler bu araştırmanın konusu değildir. Ancak bu görüşler var olan bir hilafet kurumunun devamını,  işlevselliğini veya alternatifini gerçekleştirmek için ileri sürülmüşlerdi.  Sadece teorik birer tartışma olarak kalmışlardır. Müslüman halklar nezdinde bir bilincin yapılanmasına ve kurumsallaşmasına örgütlü bir şekilde katkıda bulunmamıştır. Müslüman aydınların fikirleri ve görüşleri olarak sadece tartışılmıştır.

Hilafet meselesi, Müslümanların siyasi birliği için önemliydi. Hilafet, bu pragmatik özelliğinin yanı sıra, aynı zamanda fıkhi manada düşünüldüğünde dini bir hükümdür. Konu sadece Müslümanların siyasi olarak ortak bir gücün, yani siyasi iktidarın çevresinde toplanması değildir. Aynı zamanda dini bir emirdir. Hilafet bu bakımdan Batı Emperyalizmine karşı mücadele etmeyi esas alan fikri, sosyal ve siyasi hareketlerin gündemindeydi. Ancak Hilafet dışı konular da İslami hareketlerin gündemindeydi.

Batılı güçlerin iktisadi gücüne, ilmi ikna ediciliğine, bir zaruret haline gelen okul ve eğitim anlayışına ve gündelik hayatın birçok alanında hissedilmeye başlanan yaşam biçimlerine ve algılamalarına karşı ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği de, Osmanlı’nın son yıllarından itibaren konuşulan ve hakkında fikir geliştirilen konular arasında yer alıyordu. Dönemin İslamcı ve diğer aydınları, İstanbul’da Kahire’de ve diğer İslam kültür merkezlerinde bu konuları tartışıyorlardı.

Müslüman milletlerin ve halkların varoluş mücadelesi adına İslamcılar, Osmanlıcılar, Arap ve Türk Milliyetçileri farklı görüşler savundular, öneriler geliştirdiler. Ancak bu görüşlerin hiç birisi doğrudan halk tarafından tartışılan ve paylaşılan fikirler seviyesine çıkmamıştır. İhvan hareketi bu yönüyle kendisinden önceki fikri bazlı görüş alışverişi hareketlerinden farklıdır.

Osmanlı devleti ve ona bağlı olarak varlığını devam ettiren birçok eyalette devlet eliyle okullar Batı modeli düşünülerek açılmaya başlanmıştı. Askeri alanda da yine Batı’dan subaylar getirilerek reformlar yapıldı. Güzel sanatlar alanında da benzer reformlar gerçekleştirildi. Bunların benzerleri iç işlerinde bağımsız, uluslar arası hukuka göre Osmanlıya bağlı ve askeri olarak İngiltere denetiminde olan Mısır ülkesinde de yapıldı.

Adına Batılılaşma denilen veya Batı karşısında varoluş mücadelesi olarak adlandırabileceğimiz bu reformların ve zihniyet inşası girişimlerinin somutlaşan üç önemli aktörü vardı. Bu aktörlerden birisi devletti. İkincisi Müslüman toplumlarla birlikte aynı vatanı paylaşan Hıristiyan unsurlardı. Üçüncüsü ise Batılılaşmaya karşı Müslüman var oluşunu ve direnişini gerçekleştirmeyi amaçlayan ve öncülüğünü Arap ülkelerinde Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Türkiye’de Saidi Nursi, Eşref Edip, Mehmed Akif ve benzerlerinin yaptığı fikri manadaki aydınlanma ve mücadele hareketleridir.

İslamcı olarak bilinen düşünürler ile İhvanı Müslimin Cemaatinin faaliyetleri arasındaki ilişki, konumuz açısından önemlidir. Bundan dolayı resmi varoluş mücadelesi girişimlerini ve bölgedeki Hıristiyanların faaliyetlerini konumuz açısından bir yana bırakmak gerekir.

Müslüman Kardeşler Cemaati; hilafetin yıkılışı ve Müslümanların siyasi birliğinin dağılması krizi karşısında sadece teorik manada fikir geliştiren bir hareket değildir. Hilafetin ortadan kaldırılması şartlarında yukarıda belirtildiği gibi, bir teorik düzeyde Müslümanların birliğini savunan görüşler vardı. Bir de geleneksel aşiret ve kabile kültürüne bağlı olarak yönetimi ele geçirmek isteyen hareketler vardır. Batı Arap dünyasında Sa’diler ve Aleviler gibi aileler, Doğu Arap dünyasında ise Haşimiler ailesi hilafetin kendi hakları olduğu iddiasıyla ortaya çıktılar(Helim Berekat, 2009: 308). Hilafet meselesi hakkındaki nasları kendi ailelerinin iktidarı için temel birer dayanak olarak öne sürdüler. Ayrıca Senusiler, Mehdilik hareketi ve Suud ailesinin öncülüğünü yaptığı Vahabiler, bu günkü şekliyle Selefiler, kendi grupsal iktidarlarının meşruiyetini dini metinlere dayandırdılar. Ayrıca belirtmek gerekirki bu hareketlerin bir kısmı Arap milliyetçiliğine karşıydı, Arap milliyetçiliğini küfür olarak görüyordu(Abdülaziz ibnu Baz, 1983:13-16)

Müslüman kardeşler Cemaati bu grupların hepsinden farklıdır. Meşruiyetini ailevi değerler üzerine inşa edilen hükümlere dayandırmadı. Doğrudan dini değerlerin yüklenicisi ve canlandırıcısı olan halkı temel inançlara göre yaşmaya ve davranmaya çağırdı.  Çünkü İhvan’ın bütün mütefekkirleri  “İslam’ın bir hayat nizamı” olduğunda hem fikirdirler(Muhammed Hafız Diyab, 1977:111).

Ancak burada belirtmek gerekir ki, hayat nizamı kavramı siyasi bir İslami düzenin bütün araçlarını ve tekniklerini Marksizm’de, Liberalizmde ve gelenekçi hilafet biçimlerinde olduğu gibi tam olarak ortaya koymaz.  Muhtemelen bundan dolayıdır ki Müslüman Kardeşler Cemaati, Mısır’da doğrudan doğruya hiçbir zaman partileşmemiştir. El-Benna Mısır’daki, Vefd, Ahrar ve Şaab partilerinin, temel amaçlarının “yönetimi ele geçirmek için birbirini kırıp geçirmek, söz düellosu yapmak, düşmana yaltaklanmak… ve Mısır’ın ve Mısır halkının hesabına düşman sofrasından artanların kendilerine atılmasını gözlemek” olduğunu belirtmektedir(Hasan el-Benna, 2007:261).  Direnişçi siyasal hareketlere katılmıştır. Ancak resmi olarak hiçbir zaman partileşmemiş ve devrimci bir oluşum da olmamıştır.

Müslüman Kardeşler Cemaatinin görüşleri Şehid İmam Hasan El-Benna tarafından doğrudan doğruya gündelik hayatın pratikleri üzerine inşa edildi. Bu yönüyle kendisinden önceki İslamcı hareketlerin hepsinden farklıdır. İhvan hareketi; esnafla, tekkelerle, tüccarlarla, öğretmenlerle, köylülerle hâsılı emperyalizmin, yenilginin, bitkinliğin, umutsuzluğun, maduniyetin ve fakirliğin acı bir şekilde yaşandığı, hissedildiği ve düşünüldüğü bütün halk kesimleriyle teşkilatlı bir şekilde başladı. Münhasır bir fikri hareket değildir. Bu yönüyle kendisinden önceki veya kendisiyle çağdaş olan İslami hareketlerden farklıdır. Çünkü bu hareketlerin hepsi ya teorik düzeydeydi, ya da resmiydi, devlet faaliyetiydi.

İhvanın özgünlüğü tabandan başlayan bir hareket olmasındandır. Bundan dolayı hareket, geleneksel İslami kurumları ve yaşantı biçimlerini de İslami bir varoluş mücadelesi adına faal hale getirmiştir. Mısır’da geleneksel İslami eğitim teknikleriyle öğretime devam eden Ezher Üniversitesi camiasını, Mısır’daki tekke ve zaviye müritlerini, Batı tarzı okullarda eğitim gören öğrencileri ve öğretmenleri bünyesinde toplayabilmiştir. Türkiye’de tartışılan alaylı-mektepli tartışmasıyla ilgili kesimleri, karşıt kutuplar olmaktan çıkartmış, ortak bir ruhun temsilcisi haline getirmeye çalışmıştır. İhvanın teorik alt yapıdan ziyade ameli altyapısı daha güçlüdür.

İmam Hasan El-Benna, dini kavramların modernleştirilmesi, dini hükümlerin yeniden yorumlanması, adına dinde reform veya ıslahat denilen fikri ve teorik tartışmaların dışında kalmıştır. Veya dini inanç alanıyla, yaşam pratiklerini ve muamelat alanını kamusal bir alan olmaktan çıkartan ve tamamen bireysel bir duygu ve algılama olarak gören laik talepleri göz ardı etmiştir. Bu yönde yapılan Bâtıni ve Zahiri ictihatlara ve modernist dini yorumlara itibar etmemiştir. İslam dünyasında bu dönemlerde temayüz eden Batıni ve tekke geleneğinden gelen reformcu akımların örnekleri Hindistan’da Kadiyanilik, İsmaililik; Türkiye’de Bektaşilik, Melamilik, Mevlevilik veya bunların uzantısı olan akımlardır. Zahiri kökenli reformist akımların örnekleri ise, yukarıda adları belirtilen, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh’un ve Reşit Rıza’nın ilk dönemleri, Selefiler vb. gruplardır.

İmam el-Benna, söyleminin programını bu tartışmaların dışında tutmuştur. Gelenekle modernlik arasındaki tartışmalara sıkıştırılmak istenen İslami değerlerle ilgili tartışmalara girmemiştir. Var olan İslami algıyı yani Müslümanlığı bütün yönleriyle Batı emperyalizmi karşısında bir güce dönüştürmek istemiştir. Bundan dolayı hareket bütün Müslümanlara her zaman açık olmuştur. Bir taraftan dervişler, diğer taraftan entelektüeller hareketin kadroları arasında işbirliği yapabilmişlerdir.

Harekete özgünlük katan bir diğer yön ise, hükümet dışı bir halk örgütlenmesi olmasıdır. Bu yönüyle İhvan belki daha önceki dönemlerde tekke ve zaviye geleneğinin kurduğu cemaatlere benzetilebilir. Ancak hareket hükümet-dışı bir yapı inşa ederken, tekkelerin geleneğine göre şekillenmemiştir. Çağdaş sivil örgütlere benzeyen bir cemaat yapısı inşa etmiştir. Esnaflar bir taraftan, doktorlar bir taraftan, eğitimciler başka yönlerden ve işçi sınıfları kendi aralarında, bu günkü ifadeyle söyleyecek olursak, birer sivil toplum kuruluşu olarak örgütlenmişler. Cemaatin teşkilatlanma biçimi modern sivil örgüt kuruluşlarınki gibi olmuştur.

Fakat cemaatin savunduğu değerler, canlandırdığı imajlar ve kurguladığı söylem ise İslam’ın değerleridir, inançlarıdır, bu inançların hamillerinin hakları, hürriyetleri ve emekleridir. Hareket bundan dolayı Bahailer ve Kadiyaniler dışındaki bütün Müslüman gruplara ve cemaatlere eşit mesafede durmuştur. El-Benna hareketin bu yöndeki duruşunu şu şekilde izah etmektedir: “Müslüman kardeşler, bütün İslami gruplara karşı samimi hislere sahiptir. Bütün araçlarla bu grupları bir birine yakınlaştırmaya çalışır.”(Hasan el-Benna, 2007:336).

Hareket bir sivil toplum kuruluşu olmakla birlikte, devlet karşıtı bir sivilleşme çabası içinde de olmamıştır. Yani devletin gücünü ve otoritesini sınırlandırma veya devletin kamusal alanda denetim altında tuttuğu faaliyet alanlarına karşı, kişi hak ve özgürlüklerini ya da cemaat düzeyinde grupsal hak ve özgürlükleri esas alan, bir programa veya amaçlar manzumesine bağlı kalmamıştır.

Ülke’de mevcut olan İngiliz mandasına karşı Mısırlılardan meydana gelen, bağımsız olarak karar verebilen güçlü ve İslami değerlere bağlı bir devletten yana olmuştur. Benna’nın konuşmalarında Mısır milleti, Arap milleti, İslam milleti ifadeleri bir arada ve birbirini tamamlayan değerler olarak sunulur. Vatanseverlik, ihvan mensuplarının bağlı olduğu ve uğruna mücadele etmeleri gereken bir kıymet hükmüdür.

İhvan hareketinin tarikatlarda, ideolojik hareketlerde örneğine rastladığımız ve bizzat hareketin öncüleri tarafından yazılan kanonik, veya temel başvuru metni diyebileceğimiz bir fikir, inanç veya ideolojik bir yazılı metni de mevcut değildir. Bütün Müslüman kesimlerce makbul kabul edilen Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler, Sünnet, Tabiinin tecrübeleri, Selefinin ve Müteahhirin ulemanın görüşleri ve kitapları, İhvan hareketinin temel başvuru metinleri olarak kalmıştır. Zahiri olarak Müslümanların makbul saydığı bütün fıkhi metinler ve itikadi esaslar onlar için her zaman temel başvuru kaynağıdır.

İhvan’ın bu özelliğini birkaç örnekle açıklamakta yarar vardır. Mesela bütün tarikatların tarikata ait bir menasiki, zikri ve evradı vardır. Bunlar o tarikatın kendine özgü olmasını sağlayan kıymet hükümleridir, ibadet menasikidir. Türkiye’deki Risalei Nur cemaatlerinin her birisinin kendini özgü olmasını sağlayan metinler, bizzat Bediuzzaman Saidi Nursi’nin yazdığı risalelerdir. Bu risalelerin okunması, yazılması ve sürekli tekrarlanmasıdır.

Cemaleddin Efgani gibi reformcuların yolunda gidenlerin ise klasik İslami geleneğin metinlerine karşı bir önyargısı vardır. İslami inançlara ve değerlere karşı özel bir tutumları vardır. Marksistlerin ve Liberallerin de bu manada düşünüldüğünde kendilerine özgü bir diyalektikleri ve konuları ele alma biçimleri vardır. Bu biçimler ise hareketin kurucuları tarafından tanımlanmıştır. İhvan’ın kurucularının kendilerine ait yenilikçi ve ameli yönü somutlaşan bir duruşu vardır, ancak onların temel metinleri ise klasik İslami geleneğin metinleridir.  İhvan bu özelliğiyle de diğer İslami hareketlerden ayrılmaktadır.

İmam el-Benna’nın yazdığı Münacaat adlı kitabın içeriği, hareketin hem medresenin hem de sufi geleneğin itikadi ve ameli uygulamalarını olduğu gibi benimsediğini ve ihvan mensuplarının nefis terbiyesi için bu uygulamaları teşvik ettiği görülmektedir. Kitapta yer alan başlıklar şunlardır: Gece ve seher vakti ibadetinin önemini belirten ayetler, hadisler ve selef-i salihinin uygulamaları, Duanın ve istiğfarın faziletleri, Duanın adabı ve vakitleri.  Örnek dualar başlığı altında ise, Kur’an-ı kerimde yer alan dua ayetleri, Resul-ı Ekrem (a.s) ın teheccüt duası, Hz. Ali’nin münacatı, Seyyid Ahmet Rüfai’nin duaları, Seyyid Ahmed İdrisi’nin duaları ve Ebu’l-Hasan Eş-Şazeli’nin duaları. Aynı kitapta İmam el-Benna, gece evradının ihvanların haftalık programı olduğunu ve bu programın kardeşlerin evlerinde ve cemaatin kurduğu eğitim binalarında yapılması gerektiğini belirtmektedir. O’na göre ev ziyaretleri hem evrad için, hem de kardeşlerin tanışması, işbirliği yapması ve kardeşlik bağlarını güçlendirmeleri için çok önemlidir.

İhvan faaliyet biçimi ve kurumsallaşması bağlamında düşünüldüğünde,  geleneksel ilişki ve etkileşim ağlarının yanı sıra aynı zamanda, modern örgütlenme tekniklerini de kullanmıştır. Aile sohbetleri, ev ziyaretleri, sılai rahim, kahvehane konuşmaları ve sohbetler, cami ve mescit sohbetleri İhvanın davet faaliyetlerinin geleneksel usuldeki yönleridir. Ancak bu faaliyetlerle yetinmemiştir. Öğrenci dernekleri,  spor kulüpleri, sendikalar ve meslek odaları kurmuş; bu kurumları tebliğ ve davet için etkin olarak çalıştırmıştır(Hasan el-Banna, 2007:255). Bunlar da İhvan’ın faaliyetlerinin modern biçimleridir.

İhvan’ın en belirgin yönlerinden birisi, antiemperyalist ve antisiyonist olmasıdır. Mısır’ın egemenliği, bağımsızlığı, hürriyeti ve İngiliz mandasından kurtulması, hareketin öncelikli hedefleri arasında yer alır. İmam Hasan el-Benna Mısırda’ki İngilz sömürgesinin etkilerini şöyle tasvir eder: “İsmailiye’nin garip bir durumu vardı. Batısında bütün güç ve tahakkümü ile İngiliz askeri birlikleri bulunuyor ve bu durum, her Mısırlının ruhunu üzüntü ve kadere boğuyordu. Bu onu, bu menfur sömürgeleştirmeyi ele alıp, Mısır’ın başına getirdiği büyük musibetleri……Araplar’ın birliğini ve Müslümanlar’ın söz birliğini altmış yıl boyunca ne derece körelttiğini tefekkür etmeye mutlaka iterdi……..Bir taraftan sömürgecilerin oturdukları mahallelerin görkemi, … diğer taraftan işçi Araplar’ın kaldığı evler, çürüklüğü ve küçüklüğü ile yer alıyordu. … Bütün levhalar sömürgecilerin diliyle yazılırdı…. Öyle ki mescit yolu için bile…. Reu du Mosquee. Levhası konmuştu…(El-Benna Hasan, 2007:130-131).

İkinci dünya savaşı öncesi yıllardan itibaren, İhvan Kuddus ve Filistin davasıyla yakından ilgilenmiş. Siyonistlerin saldırılarına ve baskılarına maruz kalan Müslümanlara yardım etmiş, her zaman Filistin davası için çaba sarf etmiştir. Siyonistlerle mücadele için kendi mensuplarını cepheye göndermiştir. Mısır hükümetinin Filistin davasına sahip çıkması için girişimde blunmuştur.

Müslüman kardeşlerin önemli bir hedefi de misyonerlikle mücadeledir. İngiliz mandası altında o yıllarda Mısır’da misyonerler yoğun bir Hıristiyanlaştırma propagandası yapıyorlardı. Bu propagandaya karşı Müslümanları bilinçlendirmek hareketin en önemli hedefleri arasında yer alıyordu(Hasan el-Benna, 2007:277). Kur’ana ve sünnete göre Müslümanları yeniden bilinçlendirmek ve İslami inançları hayata tatbik etmek için gerekli sosyal ortamları inşa etmek harekete yön veren temel amaçlar arasında yer alıyordu. O yıllarda Müslüman ülkeler arasında ilişkileri arttırmak ve hilafeti yeniden kurmak gibi bir hedefi de vardı.

Müslüman Kardeşler Cemaati, İslam birliğinin parçalandığı, Müslüman ülkelerin manda yönetimleri altında olduğu, Filistin’in Siyonistlere verilmesi hazırlıklarının yapıldığı, Mısır’da misyonerlik propagandasının yaygın olduğu, Müslüman milletler arasında batıllılaşma, milliyetçilik, laiklik ve benzeri karşı propagandaların yoğun bir şekilde gerçekleştiği bir ortamda kurumsallaşmıştır, ortaya çıkmıştır. Hareket ülkedeki siyasi partilere karşı da mesafeli durmuştur.  Onlar, “Ümmetin eğitilmesi, halkın uyandırılması, kamuoyunun değiştirilmesi, nefislerin arıtılması, ruhların temizlenmesi, hakkın esaslarının yayılmasının sağlanması, insanlar arasında cihad, amel ve faziletin yayılması için çalışıyordu(Hasan el-Benna, 2007:267). Hareket halkın eğitilmesini esas almıştır. İslam davasını halka mal etmenin mücadelesini vermiştir.

Müslüman Kardeşler Cemaati, halkı eğitme ve varoluş mücadelesi içerisinde yoğurma amacı için mesafe aldıkça hareketi politize etme çabaları da ortaya çıkmıştır. Henüz hayattayken bizzat şehid Hasan el-Benna’ya bu yönde bazı suçlamalarda bulunulmuştur. Kendi hatıratında bunların iftira olduğunu örnekleriyle anlatmaktadır. Ancak hareket karşı güçler tarafından sürekli politize edilmeye devam edildi.  Hareketin siyasi duruşu, bir parti olarak hiçbir zaman şekillenmedi.

Ancak Mısır’ın bağımsızlığı ve halkın antiemperyalist gösterilerini her zaman destekledi. Çoğu kere İngiltere sömürgeciliğine karşı düzenlenen gösterilere öncülük etti. Filistin konusunda gönüllü birlikler kurdu. Mücahitleri Mısır ordusu saflarında cepheye gönderdi.

Mısır’da 1950’lerde genç subayların yaptığı darbeyi Mısır’ın özgürleşmesi adına destekledi.  Ama hareketin kendisi hiçbir zaman darbe ya da devrim yapma girişiminde bulunmadı. Buna rağmen harekete muarızları tarafından yüklenen sıfatlar, hareketin devlet tarafından baskıya maruz kalmasına, şiddet altında bırakılmasına ve hareketin faaliyetlerinin tamamen yasaklanmasına ve bir çok mensubunun hapse atılıp idam edilmesine neden oldu. Müslüman Kardeşler Cemaati, Hasan el-Benna’dan sonra üç önemli siyasi şiddet ve takibat uygulamasına maruz kaldı. Bunlardan birincisi 1954, ikincisi 1965 üçüncüsü ise Hüsnü Mübarek döneminde dolaylı da olsa siyasete katılması dönemlerindedir.

Mısır’da 25 Ocak halk devrimi sürecinde İhvan gördüğü siyasi şiddet ve baskıdan dolayı harekete doğrudan öncülük etmedi. Hareketi arkadan yönetti. Mensuplarının göstericilere destek vermesini dolaylı olarak gerçekleştirdi. Şimdi ise partileşmiş bulunmaktadır. Şu anda hareket adına siyaset yapan ve Mısır parlamento seçimlerinde oyların yaklaşık yarısını alan Hürriyet ve Adalet Partisi, Mısır Parlamentosu’nda önemli bir mevki ele geçirmiş bulunmaktadır. İhvan adına siyaset yapan bu parti bundan sonra doğrudan doğruya Mısır’ın yönetiminde görev alacaktır.

Ancak hareketin mensupları arasında siyasal meselelerden dolayı çeşitli ihtilaflar da ortaya çıkmış bulunmaktadır. İhtilaldan bu yana hareketin söylemine bakıldığında, yumuşak ve tedrici bir geçişle demokratik bir Mısır’ın inşasında yana olduğu gözlenmektedir. İslami değerler konusunda ihvanın ortaya koyduğu tavır çok nettir. İslam’ın bir hayat nizamı olduğunu ilk günlerdeki gibi savunmaktadır. Laikliğe karşı gelmektedir. Mısır’ın milli birliği konusunda hassas davranmaktadır. Ülkedeki kaosun önlenmesi için halk iradesine fırsat verilmesini savunmaktadır. Mısır ordusu ve güvenlik kuvvetleri ile halkın karşı karşıya kalmasına ve ülkenin bir iç savaşa girmesine meydan vermemeye çalışmaktadır. Anarşik ortama ve şartlara karşı idare-i maslahat stratejisini devam ettirmenin çabası içindedir.

5-6 Mayıs 2012 Ankara

Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler

Uluslar arası Sempozyumunda Sunulan Bildiri

 

Kaynaklar

Berakat Helim,  El-Mücteme’u’l-Arabi El-hadis, Amman 2009

Muhammed Abdullah Samman, Hasan El-Benna:Er-Recul ve’d-Da’va, Daru’l-İ’tisam, 1978 Beyrut

Hasan El-Benna, Macmuatu Er-Resaili’l-İmam Eş-Şehid Hasan El-Benna, Kotubarabia.com

Hasan el-Benna, Hatıralarım, çev. M.Beşir Eryarsoy, Beka yay., İstanbul 2007

Rifat Said, Hasan El-Benna: El İhvanu’l-Müslimin ve ‘l-Ummatu’l-İslam Siyasiye ve Tadarruf,  Ceridetutu’l-Ehali, Kahire 2008

Abdulaziz İbn Baz, Nekdu’l-Kavmiyyeti’l-Arabiyyeti Ala Du’i ‘l-İslam ve’l-Vaki’ Beyrut El-Mektebetu’l-İslami, 1983

Muhammed Hafız Diyab, Seyyid Kutub: El-Hitab ve’l-İdeolojya, Daru’s-Sekafe’l-Cedide, Kahire 1988

Cenap Çakmak, “Müslüman Kardeşler Bir Sivil Toplum Örgütü mü”, Akademik Ortadoğu C.2, Sayı 1. Ankara 2007. Elektronik Dergi

Mustafa Özcan, “Risale-i Nur ve İhvan-ı Müslimin: İki Mektep, Köprü Dergisi, Sayı 63,  1998

 

One thought on “Müslüman Kardeşler Cemaati Üzerine Sosyolojik Bir Okuma

  1. Mehmet Boztas

    Bizi aydinlattiginiz icin tesekkur ederim. sayin hocam.

Comments are closed.